Onun yüzü öfkeden daha ziyade tiksinme ve hüzün yansıtıyor.
- Her face reflects disgust and sadness, rather than anger.
Gözlerin hüzün doluydu.
- Your eyes were full of sadness.
Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.
- Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch.
Tom üzüntüsünü gizleyemedi.
- Tom was unable to conceal his sadness.
Mutluluk ve keder sadece bir süre boyunca devam eder.
- Happiness and sadness only last for a time.
Gözleri keder doluydu.
- Their eyes were full of sadness.
Hüzünlü şarkılar söylemeyi sevmez.
- She doesn't like to sing sad songs.
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.
- This is such a sad story.
Haberi duyduğumda çok üzgün hissettim.
- I felt very sad when I heard the news.
Uyandığımda üzgündüm.
- When I woke up, I was sad.
Vedalar her zaman üzücüdür.
- Goodbyes are always sad.
Tom durumun gerçekten üzücü olduğunu düşündü.
- Tom thought the situation was really sad.
Yaşlı adam üzüntülü bir şekilde güldü.
- The old man laughed sadly.
Tom üzüntülü olduğunu söyledi.
- Tom said that he was sad.
Sanırım hiç arkadaş olmaması iç karartıcı.
- I think it's sad to have no friends.
Sanırım hiç arkadaşının olmaması iç karartıcıdır.
- I think it's sad to not have any friends.
Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
- The old man started to laugh sadly.
Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
- The movie was so sad that everybody cried.
Ne kadar hüzünlü ve acıklı!
- How sad and pathetic!
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Senin aşkın olmadan hayatım çok kederli olurdu.
- Without your love, my life would be very sad.
O, hüzünle gülümseyerek konuşmaya başladı.
- Smiling sadly, she began to talk.
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.
- This is such a sad story.
Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
- I saw the mark of sadness that had remained on her face.
O, bana üzüntülü şekilde baktı.
- She looked sadly at me.
Tom hüzünle pencereden dışarıya baktı.
- Tom stared sadly out the window.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
She has experienced many sadnesses in her forty years.
Vprose Sir Guyon, in bright armour clad, / And to his purposd iourney him prepar'd: / With him the Palmer eke in habit sad, / Him selfe addrest to that aduenture hard .
She gets sad when he's away.
And thus they strekyn forth into the stremys, many sadde hunderthes.
That's the saddest-looking pickup truck I've ever seen.
... all the sadness and frustration and anger and hurt, and then the crowd starts screaming, ...
... one never tires from consecrated the sadness of the minarets that stand out ...