O, hüzünle gülümseyerek konuşmaya başladı.
- Smiling sadly, she began to talk.
Tom hüzünle pencereden dışarıya baktı.
- Tom stared sadly out the window.
Ne yazık ki çakma kapıların modası geçiyor.
- Batten doors are sadly falling out of fashion.
Ne yazık ki birçok Japon öldü.
- Sadly, many Japanese people died.
Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
- The old man started to laugh sadly.
Ne yazık ki, ben çok iyi bir dansçı değilim.
- Sadly, I'm not a very good dancer.
Yaşlı adam üzüntülü bir şekilde güldü.
- The old man laughed sadly.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Senin gözde hüzünlü şarkın nedir?
- What's your favorite sad song?
Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
- Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
Şu ağacın altındaki genç kadın üzgün görünüyor.
- The young woman under that tree looks sad.
Üzücü hikaye bizi ağlattı.
- The sad story moved us to tears.
Sevilmemek üzücüdür fakat sevememek çok daha üzücüdür.
- It is sad not to be loved, but it is much sadder not to be able to love.
O, bana üzüntülü şekilde baktı.
- She looked sadly at me.
Tom üzüntülü olduğunu söyledi.
- Tom said that he was sad.
Sanırım hiç arkadaş olmaması iç karartıcı.
- I think it's sad to have no friends.
Sanırım hiç arkadaşının olmaması iç karartıcıdır.
- I think it's sad to not have any friends.
Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
- The old man started to laugh sadly.
Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
- The movie was so sad that everybody cried.
Senin aşkın olmadan hayatım çok kederli olurdu.
- Without your love, my life would be very sad.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.
- This is such a sad story.
Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.
- Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch.
Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
- He hid his sadness behind a smile.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Tom hüzünle pencereden dışarıya baktı.
- Tom stared sadly out the window.
Sadly, the two were never to meet again.
and there he founde a bed, and layde hym therein, and felle on slepe sadly.
Vprose Sir Guyon, in bright armour clad, / And to his purposd iourney him prepar'd: / With him the Palmer eke in habit sad, / Him selfe addrest to that aduenture hard .
She gets sad when he's away.
And thus they strekyn forth into the stremys, many sadde hunderthes.
That's the saddest-looking pickup truck I've ever seen.