sadeleştirme

listen to the pronunciation of sadeleştirme
التركية - الإنجليزية
simplification
making (something) simple, plain, or unaffected
simplification or purification (of a language)
(Matematik) abbreviation
(Bilgisayar) do not reduce
sade
simple

He gives plain, simple explanations. - Sade, basit açıklamalar yapar.

Tom ate plain and simple food. - Tom, sade ve basit bir yemek yedi.

sadeleştirmek
{f} simplify
sade
plain

Plain white paper will do. - Sadece beyaz kağıt yeterli.

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

sade
only

Only a few people understood me. - Sadece birkaç kişi beni anladı.

Walking from the station to the house takes only five minutes. - İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.

sade
pure

This happened purely by accident. - Bu sadece kazara oldu.

This is just pure evil. - Bu sadece saf kötülük.

sade
sober
sade
bald
sade
{s} stark
sade
just

I'm just going to rest during the summer vacation. - Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.

Jazz isn't dead, it just smells funny. - Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.

sade
severly
sade
single-minded
sade
low-key
sade
severest
sade
neat

If you make a mistake, just cross it out neatly. - Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.

sade
naked
sade
unornamented
sade
(Konuşma Dili) in black and white
sade
modest

Tom is just being modest. - Tom sadece mütevazi oluyor.

Maybe Tom is just being modest. - Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.

sade
austerity
sade
severer
sade
cool

We just don't think it's cool. - Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.

Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends. - Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.

sade
naive

I'm not naive, I'm just an optimist. - Ben saf değilim, sadece iyimserim.

sade
(Argo) bog standard
sade
literal
sade
absolute

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

It was just absolutely unbelievable. - O sadece kesinlikle inanılmazdı.

sade
clear-cut
sade
singleminded
sade
without sugar
sade
restrained
sadeleştirmek
(Matematik) abbreviate
sadeleştirmek
{f} reduce
sade
{s} bare

Tom only does the bare minimum. - Tom sadece en azını yapar.

I caught a big fish yesterday with my bare hands. - Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.

sade
artless
sade
severe

I just got over a severe illness. - Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.

sade
quiet

If you want me to be quiet, just ask. - Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking. - Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

sade
black

Tom only wears black clothes. - Tom sadece siyah elbiseler giyer.

How would you like your coffee, black or with cream? - Kahvenizi nasıl istersiniz, sade mi yoksa kremalı mı?

sade
lowly
sade
conservative

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

sade
unvarnished
sadeleştirmek
cancel
sade
mere

I'm not a real fish, I'm just a mere plushy. - Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.

The mere thought of a snake makes me shiver. - Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.

sade
frugal
sade
unmixed
sade
merely

Don't look down on him merely because he is poor. - Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.

She was merely stating a fact. - O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.

sade
unsophisticated
sade
homely
sade
simple, plain, unadorned; unaffected, unpretentious
sade
simplificative
sade
russet
sade
rustic
sade
austere
sade
chaste
sade
(coffee) that's drunk black and unsweetened
sade
unadorned
sade
frugally
sade
plain; simple; pure; austere, modest; unmixed, neat; unadorned, unornamented; (kahve) black, without sugar
sade
homespun
sade
only, solely, merely, just
sade
attic
sade
arcadia
sade
undecked
sadeleştirmek
chasten
sadeleştirmek
to cause (something) to become simple, plain, or unaffected
sadeleştirmek
to simplify or purify (a language)
sadeleştirmek
to simplify
sadeleştirmek
{f} purify
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف sadeleştirme في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Sade
{i} family name (Hebrew); Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
Sade
French writer of novels, plays, and short stories characterized by a preoccupation with sexual violence
sade
French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
sade
alternative spelling of sadhe
التركية - التركية
Sadeleştirmek işi
SADE
(Osmanlı Dönemi) Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE
(Osmanlı Dönemi) (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur
Sade
minimal
Sade
şekersiz
sade
Süsü, gösterişi olmayan; yalın, gösterişsiz
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup): "Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir."- Y. K. Beyatlı
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan
sade
Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
sade
Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz: "İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki, imrenmemek mümkün değil."- M. Ş. Esendal. Şekersiz (kahve). (sa: 'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece: "Hem düşünmeli ki insan kısmı sade para ile doymaz."- R. N. Güntekin
sadeleştirmek
Yalın bir duruma getirmek, yalınlaştırmak
sadeleştirme
المفضلات