He gives plain, simple explanations.
- Sade, basit açıklamalar yapar.
It's just that simple.
- Bu sadece bu kadar basit.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
Everything he told us was pure fabrication.
- Onun bize anlattığı her şey sadece uydurmaydı.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
We just don't think it's cool.
- Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
My wife and I would just like to go home quietly.
- Karım ve ben sadece sessizce eve gitmek istiyoruz.
If you want me to be quiet, just ask.
- Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.
Tom only wears black clothes.
- Tom sadece siyah elbiseler giyer.
How would you like your coffee, black or with cream?
- Kahvenizi nasıl istersiniz, sade mi yoksa kremalı mı?
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
It was a mere chance that I found it.
- Onu bulmam sadece bir şanstı.
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.