Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
Please just leave me alone. I want to think.
- Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
They just wanted to be left alone.
- Sadece yalnız bırakılmak istediler.
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
Not only did I eat pilaf, but I also ate kebabs.
- Sadece pilav değil, kebap da yedim.
Why did I buy flowers? Why are you asking me such a question? I just bought them because I wanted to.
- Çiçekleri niçin mi satın aldım? Niçin bana böyle bir soru soruyorsun? Onları sadece almak istediğim için aldım.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
Gabriel took nothing but the hot soup and a little sherry.
- Gabriel sadece sıcak çorba ve biraz şeri içti.
She likes nothing but the best.
- O sadece en iyileri sever.
You have only to stand in front of the door. It will open by itself.
- Sen sadece kapının önünde durmak zorundasın. O kendi kendine açılacak.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
I read detective stories exclusively.
- Ben sadece dedektif hikayeleri okurum.
Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
- Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
- Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
You just have to wait. There's nothing else you can do.
- Sadece beklemek zorundasın. Yapabileceğin başka bir şey yok.
Strive only for self-interest and nothing else.
- Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
- Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Tom said he was just interested in helping Mary.
- Tom sadece Mary'ye yardım etmekle ilgilendiğini söyledi.
You are only just in time.
- Sadece sen zamanında geldin.
AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
- AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.
An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.
- Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.
You have only to ask for his help.
- Sadece onun yardımını istemek zorundasın.
In order to know a man, you have only to travel with him a week.
- Bir insanı tanımak için, onunla sadece bir hafta seyahat etmelisin.
The only two languages Tom can speak are French and English.
- Tom'un konuşabileceği iki dil sadece Fransızca ve İngilizcedir.
You and Emet are the only ones still here.
- Hâlâ burada olanlar sadece sen ve Emet'sin.
Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
- Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
It's only when I have things I have to do, that I find I want to do things I don't have to do.
- Sadece yapacak bir şeyim olduğunda, zorunda olmadıklarımı yapmaya hevesliyim.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.