He gives plain, simple explanations.
- Sade, basit açıklamalar yapar.
He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
They were plainly dressed.
- Onlar sade giyinmişlerdi.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
This is just pure evil.
- Bu sadece saf kötülük.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
We just don't think it's cool.
- Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
Fadil got away with murder. Plain and simple.
- Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.