saatçi

listen to the pronunciation of saatçi
التركية - الإنجليزية
watchmaker

Tom is an expert watchmaker. - Tom uzman bir saatçi.

Vassily brought his watch to the watchmaker. - Vassily saatçiye saatini getirdi.

maker, seller, or repairer of clocks or watches
watchmaker; watch seller
horologer
watch seller
clockmaker

Tom is an expert clockmaker. - Tom uzman bir saatçidir.

saat
hour

I'll have to study ten hours tomorrow. - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

saat
{i} clock

The alarm clock wakes me at seven. - Çalar saat beni 7:00 de uyandırır.

My clock needs to be fixed. - Saatimin onarılması gerekiyor.

saat
watch

I've mislaid my watch. - Kol saatimi kaybettim.

My watch is ten minutes late. - Saatim on dakika ileri.

saat
o'clock

Come and see me at eleven o'clock. - Gel ve saat on birde beni gör.

I usually get up at eight o'clock. - Genellikle saat sekizde kalkarım.

saat
(Bilgisayar) hr
saat
gauge
saat
(Bilgisayar) at
saat
gage
saat
(Bilgisayar) hrs
saat
timekeeper
saat
time keeper
saat
register
saat
meter

It took me about two and a half hours to dig a hole one meter in diameter and two meters in depth. - Bir metre çapında ve iki metre derinliğinde bir çukur kazmak yaklaşık 2.5 saatimi aldı.

saat
horologe
saat
ticker
saat
hours

It took me several hours to write it. - Onu yazmak birkaç saatimi aldı.

I've been waiting for hours. - Saatlerdir bekliyorum.

saat
clock; watch; timepiece
saat
(electricity, gas, or water) meter; taximeter; speedometer
saat
time , clock
saat
timer

Did the timer go off? - Saat çalmaya başladı mı?

There are many different kinds of clocks, including wristwatches, wall clocks, digital watches, gold watches, cuckoo clocks, quartz watches, stopwatches, timer and tower clocks. - Kol saatleri, duvar saatleri, dijital saatler, altın saatler, guguklu saatler, kuvars saatler, kronometreler, zamanlayıcı ve kule saatleri de dahil olmak üzere saatlerin birçok farklı türleri vardır.

saat
an hour's walk; the distance that can be traveled in an hour
saat
time; time of day
saat
hour; time; watch, clock; meter
saat
{i} timepiece
saat
cloek
التركية - التركية
Saat yapan, onaran veya satan kimse
saat
Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık zaman dilimi, zaman parçası: "Karabalçıklı çiftliği kasabadan sıkı yürüyüşlerle bir saat çeker."- R. N. Güntekin
SAAT
(Osmanlı Dönemi) Saatler. Vakitler
Saat
(Osmanlı Dönemi) SI'VA'
Saat
(Osmanlı Dönemi) HÜNEYHE
Saat
(Osmanlı Dönemi) SI'V
Saat
(Osmanlı Dönemi) ENA
saat
Sayaç
saat
Günün hangi saati olduğunu gösteren alet
saat
Vakit, zaman: "Oyuncular meyus olmayarak gene saati geldiği vakit perdelerini açtılar."- M. Ş. Esendal
saat
Bir işin yapıldığı belli bir zaman
saat
Vakit, zaman
saat
Günün hangi saati olduğunu gösteren alet: "Kolundaki krom saate göz attı."- R. H. Karay
saat
Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık zaman dilimi, zaman parçası
saat
Bir işin yapıldığı belirli zaman
saatçi
المفضلات