sınırda

listen to the pronunciation of sınırda
التركية - الإنجليزية
(Tıp) borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

nearly; not clearly on one side or the other of a border or boundary, ambiguous

I would rather hire a talented layman than a university graduate with borderline qualifications.

A boundary or accepted division; a border

She lives on the borderline between reality and madness.

Showing bad taste

Your borderline remarks about my aunt's dress destroyed my evening.

{s} on the edge, approaching the limit; questionable; on the border between to areas
The borderline between two different or opposite things is the division between them. a task which involves exploring the borderline between painting and photography
a line that indicates a boundary
{i} limit, boundary
of questionable or minimal quality; "borderline grades"; "marginal writing ability
Something that is borderline is only just acceptable as a member of a class or group. Some were obviously unsuitable and could be ruled out at once. Others were borderline cases
of questionable or minimal quality; "borderline grades"; "marginal writing ability"
sınır
frontier

Many families left to make a new life on the frontier. - Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.

Many families went west to make a new life on the frontier. - Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.

sınır
boundary

There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's. - Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
verge
sınır
border

Tom crossed the border into France. - Tom Fransa'ya giden sınırı geçti.

The army is in the north to protect the border. - Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.

sınır
limit

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.

sınırda olan
frontier
sınırda oturan kimse
borderer
sınırda tarife koruma
(Hukuk) tariff protection at the border
sınırda yaşayan kimse
frontiersman
sınır
limitation

She knows her limitations. - O, kendi sınırlarını bilir.

Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake. - Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.

sınır
(İnşaat) fringe
sınır
{i} bound

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This limited express is bound for Sendai. - Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.

sınır
March
sınır
border; frontier; boundary, limit; division
sınır
demarkation
sınır
(Bilgisayar) limit to

There is a limit to how much one can tolerate. - Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.

There is no limit to human desire. - İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.

sınır
threshold
sınır
edging
sınır
(Bilgisayar) limit of
sınır
division
sınır
tether
sınır
strip
sınır
(Ticaret) measures
sınır
(Politika, Siyaset) entry
sınır
outskirts
sınır
(Politika, Siyaset) district
sınır
(İnşaat) contour
sınır
margin

The political party crossed the margin of five percent in the first polls. - Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.

sınır
border line
sınır
measure
sınır
extreme
sınır
boundary line
sınır
borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

sınır
boundary, limit
sınır
extremity
sınır
bourn
sınır
(Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
sınır
deadline

Tom has a deadline to meet. - Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

sınır
compass
sınır
stint
sınır
frontier, border
sınır
border , boundary , limit
sınır
bourne
sınır
confine

Confine your remarks to the matter we are discussing. - Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla.

Soccer is not necessarily confined to men. - Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.

sınır
butting
sınır
borderland
sınır
skirting
sınır
watershed
sınır
line of demarcation
sınır
circumscription
sınır
purlieu
sınır
pale
sınır
confines
sınır
bounds

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

sınırda
المفضلات