تعريف sınır في التركية الإنجليزية القاموس.
- verge
- frontier
Many families went west to make a new life on the frontier.
- Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
Many families left to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.
- border
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
The army is in the north to protect the border.
- Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.
- limit
In towns, speed is limited to 50 km/h.
- Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- boundary
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's.
- Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.
- limitation
I know my limitations.
- Sınırlarımı biliyorum.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- (İnşaat) fringe
- bound
This river forms the boundary between the two prefectures.
- Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.
This limited express is bound for Sendai.
- Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.
- March
- border; frontier; boundary, limit; division
- demarkation
- (Bilgisayar) limit to
There is no limit to human desire.
- İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.
There is no limit to human progress.
- İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.
- threshold
- edging
- (Bilgisayar) limit of
- division
- tether
- strip
- (Ticaret) measures
- (Politika, Siyaset) entry
- outskirts
- (Politika, Siyaset) district
- (İnşaat) contour
- borderline
Layla suffered from borderline personality disorder.
- Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.
- boundary, limit
- extremity
- bourn
- (Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
- deadline
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
- compass
- stint
- frontier, border
- border , boundary , limit
- bourne
- confine
Your boundaries don't confine me.
- Sizin sınırlar beni tutmaz.
Soccer is not necessarily confined to men.
- Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
- butting
- borderland
- skirting
- extreme
- watershed
- line of demarcation
- circumscription
- purlieu
- pale
- margin
The political party crossed the margin of five percent in the first polls.
- Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.
- border line
- measure
- boundary line
- confines
- bounds
Stupidity knows no bounds.
- Aptallık hiçbir sınır tanımaz.
I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds.
- Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.
- sınır dışı etme
- (Hukuk) expulsion
- sınır bölgesi
- March
- sınır komşusu olmak
- border
- sınır koymak
- border
- sınır çekmek
- demarcate
- sınır değer
- extreme value
- sınır dışı
- off-limits
- sınır taşı
- monument
- sınır yok
- (Bilgisayar) no limit
- sınır üstü
- above limit
- sınır dışı etme
- to deport
- sınır gümrük idaresi
- (Ticaret) customs border post
- sınır kapısı
- Entry point, border gate
- sınır ötesi
- Cross-border
- Sınır Aşan Çevresel Etki Değerlendirmesi Sözleşmesi
- (Hukuk) Transboundary Environmental Impact Assessment Convention
- Sınır Tanımayan Doktorlar; görev destek kuvveti; çoklu muhabere formatı
- (Askeri) Medicins Sans Frontieres ("Doctors Without Borders"); mission support force; multiplex signal format
- sınır alayı
- borderers
- sınır açı
- math . limit angle
- sınır aşan sular
- (Hukuk) transboundary watercourses
- sınır basınç
- ultimate pressure
- sınır boyu
- borderline
- sınır bölgesi
- (Hukuk) borderland
- sınır denetimi
- limit check
- sınır dışı etmek
- to deport
- sınır etki
- boundary action
- sınır gerilme
- ultimate pressure
- sınır geçişi
- border crossing
- sınır görevleri
- (Hukuk) border posts
- sınır hal
- limiting state
- sınır hız
- permissible velocity
- sınır ihlali
- frontier infringement
- sınır işareti
- landmark
- sınır işi
- line duty
- sınır kapısı
- (Hukuk) entry point
- sınır kontrol noktası
- (Hukuk) border inspection post
- sınır kontrollerinin kaldırılması
- (Hukuk) removal of border controls
- sınır koyan
- stinting
- sınır koymak
- terminate
- sınır koymak
- limit
- sınır koymak
- set bounds to
- sınır koymak
- draw the boundary
- sınır koymak
- hedge off
- sınır koymak
- to limit
- sınır köyü
- (Politika, Siyaset) frontier village
- sınır muhafaza
- (Hukuk) border control
- sınır noktası
- (Hukuk) entry point
- sınır sakini
- frontiersman
- sınır sorunları
- (Hukuk) border disputes
- sınır tabakası
- boundary layer
- sınır tanımamak
- to cut across all boundaries
- sınır tanımayan televizyon
- (Hukuk) television without frontier
- sınır taşı
- landmark
- sınır taşı
- term
- sınır vaka
- borderline case
- sınır yük
- limit load
- sınır yük
- breaking load
- sınır zonu
- boundary zone
- sınır çeki
- (Bilgisayar,Teknik) limit check
- sınır çekme
- demarcation
- sınır çekmek/koymak
- to limit, set a limit to
- sınır çizgisi
- (Hukuk) borderline
- sınır çizgisi
- line of demarcation
- sınır çizme
- (Askeri) delimitation
- sınır çizmek
- draw the line
- sınır ötesi
- transfrontier
- sınır ötesi etkisi
- (Hukuk) cross-border impact
- sınır ötesi gözleme
- (Hukuk) cross-border observation
- sınır ötesi güvenlik kuşağı
- (Hukuk) crossborder security zone
- sınır ötesi izleme
- (Hukuk) cross-border surveillance (by placing a tracking device on a vehicle or a person)
- sınır ötesi operasyonlar
- (Hukuk) cross-border operations
- sınır ötesi takip
- (Hukuk) (sıcak) cross-border pursuit, hot pursuit
- sınır ışığı
- (Askeri) boundary light
- sınırlar
- boundaries
Above the clouds, the pilot felt a freedom without boundaries.
- Pilot bulutların üstünde sınırları olmayan bir özgürlük hissetti.
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
- Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- serbest sınır
- (Askeri) free boundary
- sınır değer
- (Bilgisayar,Teknik) limiting value
- sınır dışı etmek
- deport
- sınırlar
- frontiers
- sınırlar
- limits
What I mean is that there are limits that need to be established and respected.
- Demek istediğim kurulması ve saygı duyulması gereken sınırlar olduğudur.
The limits of my language mean the limits of my world.
- Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- sınırlar
- bounds
Such matters are beyond the bounds of human knowledge.
- Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.
The police established that Dan acted within the bounds of self-defense.
- Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.
- yapay sınır ağı
- artificial neural network
- sınır değer
- limit value
- sınır dışı
- deportation
Sami faced deportation back to his native Egypt.
- Sami, doğduğu Mısır’a sınır dışı edilmekle karşı karşıyaydı.
- sınır çizgisi
- boundary line
- sınır çizgisi
- party line
- sınırlar
- confines
- Sınır değer
- boundary value
- Sınır ötesi
- cross-boundary
- aşk sınır tanımaz
- love has no limits
- aşkta sınır yok
- love has no limits
- aşkta sınır yok
- there is no limit in love
- basınç sınır şalteri
- pressure limiting switch
- basınç sınır şalteri
- pressure inhibitor switch
- iç sınır
- (Ticaret) internal frontier
- sınır ötesi
- supraterritorial
- üst sınır
- Upper bound, upper limit
- Birleşik Devletler Sınır Devriyesi
- (Askeri) United States Border Patrol
- alt sınır
- lower bound, lower limit
- antlaşmaların sınır değişkenliği ilkesi
- (Hukuk) moving treaty frontiers
- arka sınır
- (Denizbilim) apical margin
- arka sınır
- (Denizbilim) posterior margin
- besi hayvanlarının iç ve sınır karantinası
- (Hukuk) internal and border quarantine of livestock
- demarkasyon, çıkış, hudut tayin, sınır, işaretleme
- (Askeri) demarcation
- düzgün olmayan sınır
- irregular boundary
- entegre sınır yönetimi
- (Politika, Siyaset) integrated border management
- etkin sınır
- (Bilgisayar) active border
- fiili sınır
- (Askeri) de facto boundary
- geometrik sınır
- geometric frontier
- hudut / sınır kapısı
- (Hukuk) entry point
- hukuki sınır
- (Askeri) de jure boundary
- mekanik sınır
- (Askeri) mechanical border
- mikrop sınır testi
- (Tıp) microbial limit test
- plastik sınır yük
- plastic limit load
- sabit sınır
- (Askeri) fixed boundary
- sınır çizgisi
- circumscription
- yasa dışı sınır geçişi
- (Askeri) illegal border cross
- yolumuzun üzerinde hangi sınır işareti var
- What landmarks are on the way
- önemli sınır
- (Hukuk) outstanding border
- ısıl sınır
- heating limit