The news distressed her.
- Haber onu sıkıntıya soktu.
Famine caused great distress among the people.
- Açlık insanlar arasında büyük sıkıntıya neden oldu.
I hate to be a nuisance.
- Ben bir sıkıntı olmaktan nefret ederim.
Sinus infection is a nuisance to most people.
- Sinüs enfeksiyonu çoğu insan için bir sıkıntıdır.
Boredom is the beginning of all vices.
- Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.
Boredom is a huge problem.
- Can sıkıntısı çok büyük bir sorundur.
Stop bothering my wife.
- Karıma sıkıntı vermeyi kesin.
Money is a big bother: you can live neither with it nor without it.
- Para büyük bir sıkıntı: Ne onunla yaşayabilirsin ne de onsuz.
They gave us very little trouble.
- Onlar bize çok az sıkıntı verdi.
We'll have troubles for sure.
- Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.
Tom doesn't look troubled at all.
- Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.
Tom looks very troubled.
- Tom çok sıkıntılı görünüyor.
The pressures of supporting a big family are beginning to catch up with him.
- Büyük bir aileyi geçindirmenin sıkıntıları onunla arayı kapatmak için başlıyor.
Because of the water shortage, I couldn't take a bath.
- Su sıkıntısı nedeniyle, banyo yapamadım.
There is no need to worry about shortages for the moment.
- Sıkıntılar hakkında şu an endişelenmenize gerek yoktur.
Tom tried to hide his annoyance.
- Tom sıkıntısını gizlemeye çalıştı.
I can understand Tom's annoyance.
- Tom'un sıkıntısını anlayabiliyorum.
If you have any difficulty, ask me for help.
- Eğer herhangi bir sıkıntın olursa, benden yardım iste.
Are you in any difficulty?
- Herhangi bir sıkıntı içinde misin?
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.
She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.
- O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı.
Boredom is one of the most luxurious things.
- Can sıkıntısı en lüks şeylerden biridir.
To be honest, his talks are always a bore.
- Dürüst olmak gerekirse, onun konuşmaları her zaman bir sıkıntı.
Why are you so gloomy?
- Neden bu kadar sıkıntılısın?
Adversity is the best school.
- Sıkıntı en iyi okuldur.
Despite adversity, the architect achieved worldwide fame.
- Sıkıntıya rağmen, mimar dünya çapında üne ulaştı.
She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.
- O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı.
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.
That gives me the heebie jeebies.
- O bana aşırı sıkıntı veriyor.
He is really dull to hardship.
- O, sıkıntıya karşı gerçekten duyarsız.
He put up with the greatest hardship that no one could imagine.
- O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı.
We apologize for the inconvenience.
- Sıkıntı için özür dileriz.
Not having a telephone is an inconvenience.
- Telefonsuzluk sıkıntılı bir durum.
There is no need to worry about shortages for the moment.
- Sıkıntılar hakkında şu an endişelenmenize gerek yoktur.
We don't want any trouble.
- Bir sıkıntı istemiyoruz.
I don't want to put you to any trouble.
- Seni sıkıntıya sokmak istemiyorum.
I suffered from my mortgage loan.
- Mortgage borcumdan dolayı sıkıntı çektim.
According to a survey, 1 billion people are suffering from poverty in the world.
- Bir araştırmaya göre, dünyada bir milyar kişi yoksulluktan sıkıntı çekiyor.
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.