sıcaklık

listen to the pronunciation of sıcaklık
التركية - الإنجليزية
warmth

There was a large stove that gave lovely warmth and coziness. - Güzel sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.

The warmth after the chills intoxicated us. - Titremelerden sonraki sıcaklık bizi mest etti.

temperature

In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius. - Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

heat

The heat kept me awake all night. - Sıcaklık bütün gece beni uyanık tuttu.

Tom says he can't even work in this heat. - Hatta Tom bu sıcaklıkta çalışamayacağını söylüyor.

pyro
the hottest room in a Turkish bath, caldarium
fervor
fervour [Brit.]
heat; warmth
heat, warmth
(Tıp) emaciation
glow
hotness
cosiness
fervidness
{i} fervour
fire
mugginess
thermo-
sıcak
hot

The weather was hot. And pretty humid. - Hava sıcaktı. Ve hava oldukça nemliydi.

This is hot, not cold. - Bu soğuk değil, sıcak.

sıcak
warm

It's very warm today. - Bugün hava çok sıcak.

I can remember the warmth of his hands. - Onun ellerinin sıcaklığını hatırlayabiliyorum.

sıcaklık aralığı
temperature range
sıcaklık artışı
temperature increase
sıcaklık dağılımı
temperature distribution
sıcaklık evrilmesi
temperature inversion
sıcaklık eğimi
temperature gradient
sıcaklık farkı
temperature difference
sıcaklık geçirgenliği
diathermancy
sıcaklık gradyanı
temperature gradient
sıcaklık göstergesi
temperature indicator
sıcaklık inversiyonu
temperature inversion
sıcaklık katsayısı
temperature coefficient
sıcaklık kontrolü
temperature control
sıcaklık seviyesi phys
relative heat
sıcaklık sınırlı
temperature limited
sıcaklık terselmesi
temperature inversion
sıcaklık yapan
calefacient
sıcaklık ölçeği
temperature scale
sıcak
hotter
sıcak
ardent
sıcak
sultry

It was very sultry that night. - O gece hava çok sıcak ve nemliydi.

sıcak
pleasant
sıcak
cordial
sıcak
heat

Tom says he can't even work in this heat. - Hatta Tom bu sıcaklıkta çalışamayacağını söylüyor.

Tom almost passed out from the heat. - Tom sıcaklıktan dolayı neredeyse bayılacaktı.

en yüksek sıcaklık
highest temperature

en yüksek sıcaklık 40 dereceyi geçmiyor.

hissedilen sıcaklık
Wind chill
sıcak
warmer

It has become much warmer. - Hava çok daha sıcak oldu.

I'll postpone my trip to Scotland until it's warmer. - Havalar daha sıcak oluncaya kadar seyahatimi erteleyeceğim.

sıcak
hot on
sıcaklıklar
temperatures of
artan sıcaklık
rising temperature
beyaz sıcaklık
white heat
değişmez sıcaklık
constant temperature
düşük sıcaklık
low temperature
etkin sıcaklık
effective temperature
eşdeğer sıcaklık
equivalent temperature
gerçek sıcaklık
virtual temperature
sıcaklık
internal temperature
kritik sıcaklık
critical temperature
kızıl sıcaklık
red heat
kızıl sıcaklık aralığı
red heat range
maksimum sıcaklık
maximum temperature
mutlak sıcaklık
absolute temperature
mutlak sıcaklık phys
absolute temperature
nem-sıcaklık endeksi
(Meteoroloji) moisture-temperature index
nominal sıcaklık değeri
(Otomotiv) nominal temperature rating
nominal sıcaklık oranı
(Otomotiv) nominal temperature rating
normal sıcaklık
normal temperature
optik sıcaklık
(Fizik) optical temperature
ortalama sıcaklık
mean temperature
potansiyel sıcaklık
(Meteoroloji) potential temperature
referans sıcaklık
(Meteoroloji) fiducial temperature
sabit sıcaklık
constant temperature
salt sıcaklık
absolute temperature
salt sıcaklık
absolute temeparute
saltık sıcaklık
absolute temperature
senelik ortalama sıcaklık
mean daily temperature
son sıcaklık
final temperature
sıcak
fervent
sıcak
hot; warm; cordial, friendly; heat; hot place
sıcak
friendly

The new president was a warm and friendly man. - Yeni başkan, sıcak ve samimi bir insandı.

Reindeer are friendly animals. - Ren geyikleri sıcak hayvanlardır.

sıcak
thermal
sıcak
hot; warm
sıcak
warm, loving
sıcak
Turkish bath
sıcak
(ocak) quick
sıcak
frowsty
sıcak
frowst
sıcak
austral

It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel. - Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.

sıcak
it's roasting
sıcak
bath

All Tom wanted was a nice hot bath. - Tom'un bütün istediği güzel sıcak bir banyo idi.

Tom filled the bathtub with hot water. - Tom küveti sıcak su ile doldurdu.

yaş sıcaklık
wet-bulb temperature
yüksek sıcaklık
high temperature
ışık veya sıcaklık verme
(Hukuk) radiation İİİİ
التركية - التركية
Hamamlarda yıkanılan sıcak yer
Sevgi, içtenlik ve sevimlilik
Sevgi, içtenlik ve sevimlilik: "Türkçesinde bir tutukluk vardır ama, anlatımındaki sıcaklık bütün aksaklıkları bir anda silip yok eder."- S. Birsel
Bir araçla veya cihazla ölçülebilen ısı derecesi, suhunet
mamlarda yıkanılan sıcak yer
Isı
Sıcak olan şeyin durumu, etkisi veya sıcak olan şeyin niteliği, hararet
(Osmanlı Dönemi) HAMVÎ
sühunet
(Osmanlı Dönemi) HARARET
ısı
(Osmanlı Dönemi) GULLET
sıcaklık seviyesi
Bir noktadan başka bir noktaya ısıl enerji gitmesine yol açan sıcaklık derecesi
hissedilen sıcaklık
(Meteoroloji) Havadaki rüzgar ve/veya nem etkisiyle duruma göre gerçek değerinden farklı hissedilebilen sıcaklık
Sıcak
ısıcak
mutlak sıcaklık
Salt sıcaklık
salt sıcaklık
-273°C yi sıfır olarak alan sıcaklık, mutlak sıcaklık
sıcak
Isısı yüksek olan, çok ısınmış: "Kız kardeşim ikindi üzeri bana sıcak, limonlu bir çorba içirdi."- A. Gündüz
sıcak
Yakmayacak derecede ısısı olan, yakmayacak kadar ısı veren, soğuk karşıtı
sıcak
Havadaki yüksek ısı: "Bu sıcakta arada bir şeyler içip yemeden çalışılmıyor."- N. Cumalı
sıcak
Yakmayacak derecede ısısı olan, yakmayacak kadar ısı veren, soğuk karşıtı: "Yorganın altında sıcak göz yaşları dökerek gecelerce beklemişti."- O. Kemal
sıcak
Havadaki yüksek ısı
sıcak
Isısı yüksek olan, çok ısınmış
sıcak
Sıcak yer
sıcak
Dostça olan, sevgi dolu
sıcak
Hamam
sıcak
Sıcak yer: "Burası bir makine dairesi kadar sıcaktı."- Y. K. Karaosmanoğlu
sıcaklık
المفضلات