süredir

listen to the pronunciation of süredir
التركية - الإنجليزية

تعريف süredir في التركية الإنجليزية القاموس.

süre
period

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently. - Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.

süre
duration
süre
time

I haven't seen anything of him for some time. - Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

süre
span

What is the average life span in Japan? - Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?

She has a short attention span. - Onun kısa bir dikkat süresi var.

süre
timetable
süre
{i} term

I have been on friendly terms with him for more than twenty years. - Onunla yirmi yıldan daha fazla süredir samimiyim.

I suppose it's different when you think about it over the long term. - Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.

süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

I looked after him for a period of time. - Ben bir süre için onun bakımını üstlendim.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

While there is life, there is hope. - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

She soon adjusted to his way of life. - Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Her deathly paleness is due to long illness. - Uzun süredir hasta olduğundan rengi bembeyaz olmuş.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

I'd like to go to Takayama during festival time. - Ben festival süresince Takayama'ya gitmek istiyorum.

They went skiing during their date. - Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

süre
(Bilgisayar) for

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

I've been in China for less than a month. - Bir aydan kısa bir süredir Çin'de bulunuyorum.

süre
while

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

For a while she did nothing but stare at me. - Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.

süre
space

Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space. - Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
...den uzun bir süredir
for more than
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner. - O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.

He can run a hundred meters in less than ten seconds. - O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

uzun süredir
for a long while
التركية - التركية

تعريف süredir في التركية التركية القاموس.

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
süredir
المفضلات