Your sanity isn't in question.
- Akıl sağlığınız söz konusu değil.
Tom told the police that Mary had eaten at the restaurant in question before she died.
- Tom polise Mary'nin ölmeden önce söz konusu restoranda yemek yediğini söyledi.
The management said that a wage increase was out of the question.
- Yönetim, ücret artışının söz konusu olmadığını söyledi.
Tom said it was out of the question.
- Tom bunun söz konusu olmadığını söyledi.
Traveling abroad is out of the question.
- Yurt dışında seyahat söz konusu değil.
A trip to America this summer is out of the question.
- Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.