söylenti

listen to the pronunciation of söylenti
التركية - الإنجليزية
rumor

A rumor circulated through the city. - Şehirde bir söylenti dolaşıyordu.

The rumor can't be true. - Söylenti gerçek olamaz.

{i} rumour

Who spread these rumours? - Bu söylentileri kim yaydı?

The rumour quickly spread. - Söylenti hızla yayıldı.

account
whisper
story

The story is that Mary wants a divorce. - Söylenti Mary'nin boşanmak istemesi.

rumour, rumor, hearsay, buzz
fame
grapevine

I heard the news through the grapevine. - Haberi söylentilerden duydum.

report

They reportedly gave the doctor false names. - Söylentiye göre onlar doktora sahte isimler verdi.

Tom's divorce from Mary reportedly cost him more than a million dollars. - Tom'un Mary'den boşanması söylentiye göre ona bir milyon dolardan daha fazlaya mal oldu.

rumour [Brit.]
scuttlebutt
hearsay
talk
word of mouth
{i} whispering
rumored

It's rumored that they are going to get married. - Evlenecekleri söylentisi dolaşıyor.

It is rumored that the firm is going to tie up with an American company. - Şirketin bir Amerikan şirketi ile ilişki kuracağı söylentileri var.

canard
söylentiler
rumours

I don't believe the rumours. Do you believe them? - Ben söylentilere inanmıyorum. Sen onlara inanıyor musun?

Who spread these rumours? - Bu söylentileri kim yaydı?

yaymak (söylenti)
retail
yaygın söylenti
spread rumors
التركية - التركية
Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet
Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet: "Önce kulaktan kulağa fısıldanan bu söylentilerin meclis kürsülerinde açıkça ifade edildiği oluyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
tevatür
(Hukuk) ŞAYİA
rivayet