You didn't do a very good job, I said.
- Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
What he said is true.
- Onun söylediği doğru.
Don't forget what I told you.
- Sana söylediklerimi unutma.
She told me that she had bought a CD.
- Bana bir CD aldığını söyledi.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Please say it in English.
- Lütfen onu İngilizce olarak söyle.
Tom said I looked confident.
- Tom kendimden emin göründüğümü söyledi.
He hasn't said anything publicly, but in confidence he told me he's getting married.
- O bana alenen bir şey söylemedi ama sır olarak o bana evleneceğini söyledi.
Please tell me where you will live.
- Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
Please tell me your address.
- Lütfen adresini bana söyle.
What you are saying does not make sense.
- Söylediğinin anlamı yok.
He sent me a letter saying that he'd arrive at ten tomorrow morning.
- O bana yarın sabah onda varacağını söyleyen bir mektup gönderdi.
Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.