تعريف rush(a) في الإنجليزية التركية القاموس.
- rush
- {f} acele etmek
Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
- Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
Ben hiçbir şeye acele etmek istemedim.
- I didn't want to rush into anything.
- rush
- acele ettirmek
Seni acele ettirmek istemiyorum ama bir sonraki otobüsü yakalamaya çalışalım.
- I don't want to rush you, but let's try to catch the next bus.
- rush
- telaş etmek
- rush
- koşturmak
- rush
- {i} acele
O, aceleyle yemeğe alışkındır.
- He is used to eating in a rush.
Beş itfaiye aracı yangın mahalline aceleyle gitti.
- Five fire engines rushed to the scene of the fire.
- rush
- {i} telaş
Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
- Tom usually eats in a rush.
- rush
- {f} sıkıştırmak
- rush
- {i} koşma
- rush
- {i} kızarıklık
- rush
- {i} koşuşturma
Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
- Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
Sabah koşuşturmacası şimdi zirvede.
- The morning rush is at its peak now.
- rush
- {f} şiddetli esmek
- rush hour
- (iş gününde) trafiğin en yoğun olduğu zaman
- rush hour
- yoğun saat
Tokyo'daki yoğun saatlerde trafik ağırdır.
- During the rush hours in Tokyo, traffic is heavy.
Neredeyse yoğun saatler.
- It's almost rush hour.
- rush hour
- kalabalık saat
- rush hour
- işe gidiş-geliş saatleri
- rush hour
- kalabalık zamanı
- rush into
- aceleye getirmek
- rush
- {i} acele etme
Acele etmeyin, zamanımız var.
- We have time, there's no rush.
Acele etmene rağmen, sen hazır değilsin.
- Although you rushed, you're not ready.
- rush
- {i} akın
- rush
- {i} toplanma
- rush
- {i} hasırotu
- rush
- {i} kızartı
- rush
- saldırış
- rush
- furya
- rush
- üstüne çullanmak
- rush
- akın yapmak
- rush
- koşuşturmak
- rush
- saldırı
- rush
- seğirtmek
- rush
- alacalı
- rush about
- koşuşmak
- rush candle
- saz mumu
- rush forward
- ileri atılmak
- rush from pillar to post
- (deyim) mekik dokumak
- rush hours
- acele veya sıkışık zaman
- rush into
- akın etmek
- rush mat
- hasır
- rush out
- fırlamak
- rush somebody
- sıkboğaz etmek
- rush somebody off one's feet
- sıkboğaz etmek
- rush somebody off one's feet
- acele ettirmek
- rush
- istek
- rush
- aşıkmak
- rush
- aceleye getirmek
Biz bunu aceleye getirmek istemiyoruz.
- We don't want to rush it.
- rush
- üşüşme
- rush
- hamle
- rush
- rağbet
- rush
- atılmak
- rush
- {f} acele et
Acele etmeye gerek yok.
- There's no need to rush.
Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
- Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- rush
- saldırmak
- rush
- itip
- rush
- kakma
- rush
- aceleyle/baştansavma yapmak
- rush
- sıkboğaz etmek
- rush
- talep
- rush
- tullanmak
- rush
- koşmak
- rush
- saz
- rush hour
- işe gidiş-geliş sögenleri
- rush order
- acele sipariş
- rush
- {i} sıçrama
- rush around
- acele etrafında
- rush away
- acele uzakta
- rush down
- aşağı acele
- rush forth
- acele ileri
- rush forward
- atılma
- rush headlong
- acele paldır küldür
- rush hour
- İş giriş ve çıkış saati, yoğun saat, kalabalık zamanı
- rush hour
- İş gününün başlangıç saati ve iş çıkışı saati gibi trafik ve insan kalabalığının yoğun olduğu zaman dilşmi
- rush hour
- iş çıkışı
İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
- It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- rush hour
- İş çıkış saati, yoğun saat, kalabalık zamanı
- rush hour traffic
- trafiğin en yoğun olduğu akşam yada sabah trafiği
- rush mat
- acele mat
- rush off
- Acele ile ayrılmak, acele ile uzaklaşmak
- rush on
- acele üstünde
- rush on certain death
- Bazı ölüm acele
- rush over
- hızlı bir şekilde
- rush print
- deneme kopyası, deneme eslemi
- rush sb off his feet
- sıkıştırmak, iki ayağını bir pabuca sokmak
- rush through
- acele ile
- rush to conclusions
- (deyim) İhtimalleri dikkate almadan kanıda bulunmak
- rush upon
- saldırmak
- rush
- (Tıp) Hız hücum (kan, vs.) hızlı hareket
- rush
- {i} hücum
Altına hücûm burada başladı.
- The gold rush began here.
Herkes bana doğru hücum etti.
- Everybody rushed towards me.
- rush
- {f} düşünmeden girişmek
- rush
- {f} üstüne atılmak
- rush
- {f} çabucak halletmek
- rush
- {i} önemsiz şey
- rush
- {i} atılma
- rush
- {f} acele ile göndermek
- rush
- (fiil) acele etmek, koşmak, şiddetli esmek, hızlı akmak, atılmak, düşünmeden girişmek, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkboğaz etmek, sıkıştırmak, koşturmak, acele ile göndermek, yetiştirmek, çabucak halletmek, hücum etmek, saldırmak, üstüne atılmak, kur yapmak [amer.], asılmak [amer.], kazıklamak [brit.]
- rush
- {f} aceleyle yapmak
- rush
- {f} kazıklamak [brit.]
- rush
- {f} hızlı akmak
- rush
- {f} hücum etmek
- rush
- {i} saldırma
- rush
- Amerikan futbolunda topu koltuğuna alıp koşmak
- rush
- {f} asılmak [amer.]
- rush
- {i} kur
- rush
- düşüncesizce hamle yapmak
- rush
- {f} hızla akmak
- rush
- {i} fasa fiso
- rush
- {f} kur yapmak [amer.]
- rush
- (Askeri) HÜCUM: Tesirli tüfek ateşi altında düşmana doğru ilerlerken, piyadelerin çabuk ve kısa koşusu
- rush
- {f} yetiştirmek
Onu hastaneye yetiştirmek zorundayız. O fena halde yaralı.
- We have to rush him to the hospital. He's badly injured.
- rush a bill through
- bir kanun tasarısını acele ile meclisten geçirmek
- rush about
- koşuşturmak
- rush bed
- sazlık
- rush bottomed
- hasır oturaklı (sandalye)
- rush hour
- iş çıkış saati
İş çıkış saatinden kaçınmak istiyorum.
- I want to avoid rush hour.
- rush hour traffic
- iş trafiği
- rush in
- paldır küldür karar vermek
- rush in
- (Fiili Deyim ) hızla girmek , içeri dalmak
- rush in
- dalmak
- rush in
- acele ile girmek
- rush in
- aniden gelmek
- rush in
- aceleye getirmek
- rush into
- birden girmek
- rush into
- düşünmeden girişmek
- rush into
- dalmak
- rush into
- (deyim) rush into sth. acele karar vermek. rush someone into sth. birini sıkboğaz edip birşey yaptırmak
- rush into
- paldır küldür karar vermek
- rush into
- acele ile girişmek
- rush into extremes
- aşırıya kaçmak
- rush into one's mind
- aklına gelivermek
- rush into one's mind
- birden aklına gelmek
- rush job
- acele iş
- rush job
- aceleye getirilmiş iş
- rush out of the room
- odadan fırlayıp çıkmak
- rush print
- (Sinema) deneme kopyası
- rush print
- (Sinema) deneme eşlemi
- rush smb. off one's feet
- sıkboğaz etmek
- rush smb. off one's feet
- iki ayağını bir pabuca sokmak
- rush smb. off one's feet
- acele ettirmek
- rush smb. to the hospital
- hastaneye yetiştirmek
- rush up
- körüklemek
- rush up prices
- fiyatları körüklemek
- paper rush
- papirüs
- sugar rush
- çok şeker yedikten sonra ortaya çıkan rahatsızlıklar
şeker bayramında çok şeker yedikten sonra tüm gün karnım ağrıdı. I spent the day after Halloween in a sugar high.
- gold rush
- altına hücum
Altına hücûm burada başladı.
- The gold rush began here.
- in a mad rush
- çılgın gibi
- with a rush
- birdenbire
- adrenaline rush
- adrenalin deşarjı
- be in a rush
- bir hamlenin içinde olma
- bum-rush
- serseri-rush
- feel the rush
- arzu etmek, çok istemek
- fools rush in
- aptallar acele
- get a rush
- heyecan duymak
- give s.o. the bum´s rush
- ıng., k. dili birini yaka paça çıkarmak; birini âdeta kapı dışarı etmek
- give so. the bum's rush
- vermek çok. serseri's acele
- hard rush
- sert acele
- head rush
- kafa acele
- in a rush
- Telaş içinde, aceleyle
- in a rush of words
- Alelacele
"You're here about your nigger?" he said in a rush of words.
- in all this rush
- bütün bu koşuşturmanın arasında
- lunch rush
- Büyük kentlerde iş merkezlerinin bulunduğu yerlerde öğle yemeği molası sırasında yaşanan koşuşturmaca
- not a rush
- değil acele
- down rush
- (Askeri) geri dönüş akımı
- not worth a rush
- beş para etmez
- with a rush
- acele ile
- with a rush
- paldır küldür
- with a rush
- çabucak
- with a rush
- alelacele