Sepette birçok çürük elmalar vardı.
- There were many rotten apples in the basket.
Tom Mary'nin çürük elmayı çöpe atmasını rica etti.
- Tom asked Mary to throw the rotten apple into the garbage.
Akbabalar tarafından gagalanan ölü bir geyik, diğer hayvanlar tarafından kısmen yenilmiş kalır, o tür çürümüş ete leş denir.
- A dead deer being pecked by vultures, remains partly eaten by other animals, that sort of rotten meat is called 'carrion'.
Elmaların yarısı çürümüştü.
- Half of the apples were rotten.
Bölüm şefi birdenbire söyledi: Kadınlar ve et, onları biraz kokmuş severim.
- The section chief said out of the blue: Women and meat, I like them a little rotten.
Çürük bir şeyin kokusunu alıyorum.
- I smell something rotten.
Bu gıda çürük kokuyor.
- This food smells rotten.
Bir kötünün bin iyiye zararı var.
- One rotten apple spoils the barrel.
Üç gündür, bayat bir sandviç, çürük bir elma ve biraz bozuk yoğurt dışında hiçbir şey yemedim.
- I haven't had anything to eat for three days other than a stale sandwich, a rotten apple, and some spoiled yogurt.
Sanırım az önce yediğim yumurtalar bozuktu.
- I think the eggs that I just ate were rotten.
Tom berbat bir yaz geçirdi.
- Tom had a rotten summer.
Tom Mary'ye bir çürük yumurta attı.
- Tom threw a rotten egg at Mary.
Sona kalan çürük yumurta.
- Last one in is a rotten egg.
If you leave a bin unattended for a few weeks, the rubbish inside will turn rotten.
The girls fancy him something rotten.
His mouth stank and his teeth were rotten.
She has the flu and feels rotten.
This rotten policy will create more injustice in this country.
If the administration knew about the problems and chose not to prevent them, then clearly something is rotten in the state of Denmark.