Bu oda uyumak için uygun değil.
- This room is not suitable for sleeping.
Odada 2 tane pencere var.
- The room has two windows.
Hangi odada kalmak istersiniz?
- In which room would you like to stay?
Bir otel odası rezervasyonu yaptınız mı? Henüz değil, üzgünüm.
- Have you reserved a hotel room? Sorry, not yet.
Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.
- When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her.
Sami iyi bir mekandaydı.
- Sami was in a good room.
ABD'de tuvalet ve banyonun aynı mekanda olduğunun farkında değildim.
- I wasn't aware that the toilet and the bath are in the same room in the United States.
Oda salonun sonundadır.
- The room is at the end of the hall.
Kasıtlı bir şekilde bana baktı ve toplantı salonundan ayrıldı.
- She looked at me in a deliberate way and left the meeting room.
Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.
- Everyone in the room was stunned by what happened.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
- There is no room to doubt that he is a gifted artist.
Televizyon için yer açmalısın.
- You must make room for the television.
Bir pansiyonda yaşıyorum.
- I live in a rooming house.
Neden bir odayı paylaşmıyoruz?
- Why don't we share a room?
Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
- Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
Herkes için yeterli boş yer var.
- There's enough room for everybody.
O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
- I really don't want to sit in that room.
Doctor Watson roomed with Sherlock Holmes at Baker Street.
The room was on its feet.
He explains they have enough room to stand and lie down, points out the little cup to brush our teeth, and the place where they pray.
Go to your room!.
Nor shalt thou give me room to doubt whether it be necessity or love, that inspires this condescending impulse.
Miss Bingley made no answer, and soon afterwards she got up and walked about the room.
There are major disagreements within the Coalition and politicians always want to retain room for manoeuvre.
Some users may not be able to access the AOL room.