تعريف resolving في الإنجليزية التركية القاموس.
- {i} çözme
Tom'un durumu çözmede sorunu vardı.
- Tom had trouble resolving the situation.
- (Bilgisayar) çözümlüyor
- {f} ayır
- {i} ayırma
- çözerek
- {f} ayır: prep.ayırarak
- {f} çöz: prep.ç
- resolve
- {f} azmetmek
- resolve
- kesin karar vermek
- resolving gel
- (Tıp) ayrıştırıcı jel
- resolving power
- (Fizik,Teknik) çözme gücü
- resolving power
- (Fotoğrafçılık) kavrama gücü
- resolving powder
- (Denizbilim) ayrıştırım gücü
- resolving powder
- (Biyokimya) ayrışım gücü
- resolving powder
- (Biyokimya) ayrıştırma gücü
- resolving powder
- (Tıp) ayrıştırıcı toz
- resolving power
- (Nükleer Bilimler) çözülme gücü
- resolving time
- (Nükleer Bilimler) çözülme zamanı
- resolve
- çözmek
Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
- It's a truly difficult problem to resolve.
Neden bu çatışmayı çözmek gerek?
- Why is it necessary to resolve conflicts?
- resolve
- {f} karar vermek
- resolve
- (Hukuk) çözümlemek
- resolve
- {f} analizini yapmak
- resolve
- karara varmak
- resolv
- çözmek
Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
- It's a truly difficult problem to resolve.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
- It is impossible to resolve the conflict.
- resolve
- kararlılık
- resolve
- çözünmek
- resolve
- ortadan kaldırmak
- resolve
- (Kanun) hükme bağlamak
- resolve
- (Bilgisayar) çözümle
Biz henüz bir şey çözümlemedik.
- We haven't resolved anything yet.
- resolve
- {f} gidermek
- resolve
- kararlaştırmak
- resolve
- ahdetmek
- resolve
- çözüme kavuşturmak
- resolve
- erimek
- resolve
- (Kanun) kesin karar
- resolve
- tasarlamak
- resolve
- niyet
İki tarafın da iyi niyetiyle, sorunumuzun üstesinden gelinebilir.
- With a bit of good will on both sides, our problems should be able to be resolved.
- resolve
- çöz
Bu sorunu kesin olarak çözme zamanı.
- It's time to resolve this question once and for all.
Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
- The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- resolve
- ayrıştırmak
- resolve
- karar
Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
- I resolved to break up with her cleanly.
O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.
- She resolved to work as a volunteer.
- resolve
- azimlilik
- resolve
- halletmek
- resolve
- oy ile -e karar vermek
- resolve
- parçalarına ayırmak
- Resolve
- çözüme ulaştırmak
- resolve
- {f} -e azmetmek, -e kesin karar vermek: She resolved to give up cigarettes. Sigarayı bırakmaya karar verdi
- resolve
- {i} azim
- resolve
- {f} tahlil etmek
- resolve
- (Tıp) Eritmek
- resolve
- {f} haline getirmek
- resolve
- {i} yasa teklifi
- resolve
- {f} aklına koymak
- resolve
- oy ile kararlaştırmak
- resolve
- {i} önerge
- resolve
- {f} karara bağlamak
- resolve
- karar vermesine sebep olmak
- resolve
- parçalara ayırıp incelemek
- resolve
- {f} dönüşmek
- resolve
- tasarlama
- resolve
- {f} dönüştürmek
- resolve
- {f} çözmek, halletmek; ortadan
- resolve
- açıklamak
- resolve
- {f} ayrışmak
- resolve
- resolve on karara varmak
- resolve
- {f} ayırmak
- resolving to
- (Hukuk) kararlı olarak
- wind resolving mechanism
- (Askeri) RÜZGAR MÜREKKİPLERİ TAYİN ALETİ: Rüzgar mürekkipleri göstergesine benzer bir alet. Bu alet, bir yan levhası üzerine konularak veya hesap cihazının bir parçası olarak balistik rüzgarın mesafe ve yan sapma mürekkiplerini mekanik olarak tayin eder