Ölümün yüzü karşısında güçsüzdü.
- He was powerless in the face of death.
O güçsüz bir başkandır.
- He is a powerless president.
Günaha karşı direnmek gerçekten çok zor.
- It's hard to resist temptation.
O direnmekten vazgeçti ve kendini kaderine teslim etti.
- He stopped resisting, and resigned himself to his fate.
O büyüleyici ve karşı konulmaz.
- He's charming and irresistible.
Leyla karşı konulmaz hale geldi.
- Layla became irresistible.
Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.
- It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.
Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.
- Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing.
Onları karşı konulamaz buluyorum.
- I find them irresistible.
Onu karşı konulamaz buluyorum.
- I find him irresistible.
Tom büyüleyici ve dayanılmaz.
- Tom is charming and irresistible.
Mary hakkında onu dayanılmaz yapan bir şey var.
- There's something about Mary that makes her irresistible.
Tom anahtar deliğinden bakmaya direnemedi.
- Tom couldn't resist peeking through the keyhole.
Tom Mary'nin ne kadar aptal olduğunu söyleme dürtüsüne direndi.
- Tom resisted the impulse to tell Mary what an idiot she had been.
Çok aciz hissetmekten hoşlanmıyorum.
- I don't like feeling so powerless.
She yielded resistlessly, every fibre of her being quivering responsive to the overwhelming passion of love which had at last stormed and broken down all barriers.