Tom Mary'ye köpeği beslemesini hatırlatmak zorunda kaldı.
- Tom had to remind Mary to feed the dog.
Sana sözünü hatırlatmak zorundayım.
- I have to remind you of your promise.
Bu resim bana okul günlerimi anımsatıyor.
- The picture reminds me of my school days.
Kızın ismi bana mutlu okul günlerimi anımsatıyor.
- The girl's name reminds me of my happy school days.
Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
- A reminder from the library has arrived.
İşte gençler için bir hatırlatma: hepiniz bir ara öleceksiniz.
- Here is a reminder for young people: you will all die sometime.
Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
- A reminder from the library has arrived.
His eyes were green and every cat I see to this day reminds me of the exact contour of his face.
... wants me to remind you it's "the vessel," that was -- that ...
... remind us that America as never come easy ...