تعريف relations في الإنجليزية التركية القاموس.
- alışveriş
- {i} aile
Sami'nin, ailesiyle iyi bir ilişkisi vardı.
- Sami had a good relationship with his family.
Tom ve Mary ilişkilerini ailelerinden gizli tuttular.
- Tom and Mary kept their relationship hidden from their parents.
- akrabalar
- karşılıklı ilişki
- (isim) aile
- bağıntılar
- relation
- {i} ilişik
- relation
- ilişki
Sanırım John'un Jane ile olan ilişkilerini çok fazla okuyorsun.
- I think you're reading too much into John's relationship with Jane.
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- relation
- {i} bağıntı
- relations marketing
- (Ticaret) ilişki pazarlaması
- relations with others
- diğerleri ile ilişkiler
- relations of production
- (Sosyoloji, Toplumbilim) üretim ilişkileri (marx)
- relations with costumer
- müşteri ile ilişkiler
- relations with indians
- kızılderililerle ilişkiler
- corporate relations and marketing
- KURUMSAL İLİŞKİLER VE PAZARLAMA
- relation
- {i} ilgi, alaka, bağlantı, rabıta, ilişki, münasebet
- relation
- alâka
- break off relations
- alakayı kesmek
- break off relations with
- alakayı kesmek
- consumer relations
- (Ticaret) tüketici ilişkileri
- fiscal relations
- (Ticaret) mali ilişkiler
- government relations
- devlet ilişkileri
- human relations
- beşeri ilişkiler
- human relations
- (Politika, Siyaset) beşeri münasebetler
- interpersonal relations
- kişilerarası ilişkiler
- labour relations
- (Ticaret) işçi-işveren ilişkileri
- labour relations
- çalışma ilişkileri
- media relations
- medya ilişkileri
- promote relations
- (Politika, Siyaset) ilişkileri geliştirmek
- relation
- ara
İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
- The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
- We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
- relation
- naklediş
- relation
- takıntı
- relation
- aidiyet
- relation
- (Tıp) relasyon
- relation
- (Kimya) görelik
- relation
- (İnşaat) bağın
- relation
- anlatış
- relation
- (Felsefe) izafet
- relation
- yakın
Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.
- Tom's uncomfortable with close personal relationships.
Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.
- Tom's a loner who shuns close relationships.
- relation
- ilinti
- sense relations
- (Dilbilim) içlem ilişkileri
- wide relations
- (Kanun) geniş ilişkiler
- bilateral relations
- ikili ilişkiler
- cement good relations with
- ile dosluk kurmak
- employee relations
- işçi ilişkileri
- intercorporate relations
- şirket içi ilişkiler
- public relations
- halkla ilişkiler
- relation
- akraba
O, onun uzak bir akrabasıdır.
- He is a distant relation of hers.
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
- relation
- ç.karşılıklı ilişki
- Labour Economics and Industrial Relations
- (Ekonomi) Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
- Public Relations and Publicity
- Halka İlişkiler ve Tanıtım
- cement good relations with
- ile dostluk kurmak
- council on foreign relations
- (ABD) Dış İlişkiler Kurulu
- department of industrial relations
- endüstriyel ilişkiler bölümü
- domestic relations order
- iç ilişkileri sipariş
- environmental relations
- çevre ilişkileri
- establish diplomatic relations
- diplomatik ilişkilerin kurulması
- external relations commissioner
- Dış İlişkiler Sorumlusu
EU External Relations Commissioner Ferrero Benita-Waldner said that Europe should seek to prevent conflicts in the region.
- guest relations
- Halkla ilişkiler
- human relations
- İnsan ilişkileri
- industrial relations
- endüstriyel ilişkiler
- national labor relations board
- ulusal işçi-işveren ilişkileri kurulu
- political science and international relations
- (Politika Siyaset) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
- public relations campaign
- halkla ilişkiler kampanyası
- public relations consultant
- (Film) Halkla ilişkiler danışmanı, basın danışmanı
- public relations department
- halkla ilişkiler departmanı
- sexual relations
- cinsel ilişkiler
- cement good relations
- ile dostluk kurmak
- community relations
- (Askeri) TOPLUM İLİŞKİLERİ: Askeri ve sivil toplumlar arasındaki ilişki
- community relations program
- (Askeri) (DOD) TOPLUM İLİŞKİLERİ PROGRAMI (AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): Halkın davranışını değerlendiren, teşkilin vazifesini kamu yararıyla bağdaştıran ve halkın anlayıp benimseyeceği bir faaliyet programı uygulayan komutanlık çalışması
- diplomatic relations
- diplomatik ilişkiler
- domestic relations law
- akrabalık ilişkileri yasası
- emotional relations
- hissi münasebetler
- emotional relations
- duygusal ilişkiler
- establish diplomatic relations
- (Politika, Siyaset) diplomatik ilişkiler kurmak
- establish harmonious relations
- ahenk kurmak
- ethnic relations
- etnik ilişkiler
- external relations
- dış ilişkiler
- history of labour relations
- çalışma ilişkileri tarihi
- human relations skills
- (Ticaret) beşeri ilişkiler becerisi
- industrial relations
- işçi işveren ilişkileri
- industrial relations court
- iş mahkemesi
- intergroup relations
- gruplararası ilişkiler
- international relations
- (Politika, Siyaset) uluslararası ilişkiler
- labor relations
- işçi ve işveren ilişkileri
- labor relations
- işçi işveren ilişkileri
- labor relations
- iş ilişkileri
- member relations
- üye ilişkileri
- object relations
- (Sosyoloji, Toplumbilim) nesne ilişkileri winnicott
- object relations
- (Sosyoloji, Toplumbilim) klein
- object relations (theory)
- (Sosyoloji, Toplumbilim) nesne ilişkileri (kuramı) (winnicott
- object relations (theory)
- (Sosyoloji, Toplumbilim) klein
- official relations
- resmi ilişkiler
- pleasant relations
- iyi ilişkiler
- power relations
- (Sosyoloji, Toplumbilim) güç ilişkileri
- public relations
- (Askeri) BASIN VE HALKLA MÜNASEBETLER: Bak. "public information activities"
- public relations
- halkla ilişkiler uzmanı
- race relations
- ırklar arası ilişkiler
- race relations board
- ırkçılıkla mücadele komitesi (İng.)
- race relations in literature
- edebiyatta ırk ilişkileri
- relation
- {i} bağ
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- relation
- {i} söyleme
- relation
- {i} bağlantı
- relation
- {i} anlatma
- relation
- akrabalar
- relation
- {i} oran
- relation
- (Tıp) İlgi, ilişki, münasebet
- relation
- {i} ilgi
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
- I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
Tom bir ilişkiyle ilgilenmiyor.
- Tom isn't interested in a relationship.
- relation
- relations i
- relation
- {i} nispet
- relation
- {i} (Felsefe) bağıntı, izafet
- relation
- nakil
- relation
- relationshipakrabalık
- relation
- {i} man. bağıntı, münasebet
- relation
- çevre
- relation
- geçim
- relation
- hısım
- relation
- {i} akrabalık
- relation
- hikaye/akraba/ilişki
- semantic relations
- (Dilbilim) değintiler
- sever relations with someone
- ipleri koparmak
- severance of relations
- ilişkileri kesme
- to promote relations
- (Avrupa Birliği) ilişkileri geliştirmek