Onun teklifini reddetmek zorunda kaldım.
- I had to refuse her offer.
Onun yardımını reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to refuse his help.
Onun teklifini reddetti.
- She refused his proposal.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
Onun görüşleri değersizdir.
- His opinions are worthless.
Yatırım firması, değersiz hisse senedi satın alarak müşterilerini aldattı.
- The investment firm tricked customers into buying worthless stock.
Tom'un teklifi reddedildi.
- Tom's offer was refused.
Tom'un talebi reddedildi.
- Tom's request was refused.
Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- I plan on refusing to do that.
Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
- In a sense you are right in refusing to join that club.
Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
- I plan on refusing to do that.
Onun görüşü işe yaramaz.
- His opinion is worthless.
Bu bütünüyle işe yaramaz.
- This is totally worthless.
I asked the star if I could have her autograph, but she refused.
I refuse to listen to this nonsense any more.
... that 47 percent of the country considered themselves victims who refuse personal responsibility, ...