Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Şu ya da bu nedenle, onların Fransa'daki tatili onların olmasını umdukları kadar iyi değildi.
- For one reason or another, their holiday in France wasn't as good as they expected it would be.
Onun seni azarlaması için hiçbir sebep yoktur.
- There is no reason for her to scold you.
Onun istifa etmesi için bir sebep yok.
- There is no reason why he should resign.
Tom'un şimdi mutlu olmak için iyi bir gerekçesi var.
- Tom now has a good reason to be happy.
Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
- The reason which he gave is hard to understand.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Bir dahaki sefere daha mantıklı bir gerekçe bulmayı dene.
- Try and come up with a more reasonable excuse next time.
Mantıklı olmaya çalışıyorum.
- I'm trying to be reasonable.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.
- You may have good reason to think that your youth is over.
Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.
- It's impossible to reason with a drunk.
Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to find a reason to stay.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Tom sebebini bilmek istiyor.
- Tom would like to know the reason.
İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
- I see no reason to discuss it further.
Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
- The reason which he gave is hard to understand.
Bu ikinci el arabanın fiyatı makul.
- The price of this used car is reasonable.
Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip
- The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university.
Tom Mary'nin muhakemesini anlamadı.
- Tom didn't understand Mary's reasoning.
Muhakeme gücümüzün hislerimiz tarafından gölgelenmesine izin verirsek her zaman yanlış ağaca havluyor oluruz.
- If we let our reasoning power be overshadowed by our emotions, we would be barking up the wrong tree all the time.
O bu yüzden okulu bıraktı.
- It is for this reason that he left school.
Bu nedenle seninle aynı düşüncede değilim.
- For this reason I cannot agree with you.
Bu nedenle, seninle gidemem.
- For this reason, I cannot go with you.
Mantıklı olmaya çalışıyorum.
- I'm trying to be reasonable.
Bir dahaki sefere daha mantıklı bir gerekçe bulmayı dene.
- Try and come up with a more reasonable excuse next time.
Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
- It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi.
- Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch.
Ben bundan oldukça eminim.
- I'm reasonably certain of it.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Makul düzeyde istediğin bir şeyi sana vereceğim.
- I'll give you anything you want within reason.
Buradaki fiyatlar oldukça makul.
- The prices here are quite reasonable.
O oldukça makul bir fiyat.
- That's a fairly reasonable price.
And the specific distinction between man and beast is now, strictly speaking, no longer reason (the lumen naturale of the human animal) but science….
to reason out the causes of the librations of the moon'''.
to reason down a passion.
I reasoned the matter with my friend.
proof, more or less decisive, for an opinion or a conclusion.
I was promised, on a time, To have reason for my rhyme.
to reason one into a belief; to reason one out of his plan.
On September tenth — the morning of my seventh birthday — I came downstairs to the kitchen, where my mother was washing the dishes and my father was… reading the paper or something, and I sort-of presented myself to them in the doorway, and they said “Hey! Happy birthday!” And I said “I’m seven.” And my father smiled and said “Well, you know what that means, don’t you?” And I said “Yeah… that I’m gonna have a party and a cake and get a lot of presents (?)” And my dad said “Well, yes, but more importantly, being seven means that you’ve reached the age of reason, and you’re now capable of committing any and all sins against God and man.”.
The shoes were reasonably priced.
They were able handle their disagreements reasonably.
He would often fly into an unexpected rage without rhyme or reason.
If nobody asked the question yet, then it stands to reason that nobody has tried answering.
I don't know the reason why Tom did that.
- I don't know the reason Tom did that.
Why did he come here?
- What is the reason why he came here?
... The reason to believe that mobile ads should ultimately ...
... And the reason I want middle-income taxpayers to have lower taxes is because middle-income ...