That is an improbable coincidence.
- O beklenmedik bir rastlantı.
I thought it was a coincidence.
- Bunun bir rastlantı olduğunu düşündüm.
I met Mr Smith on the street by accident.
- Rastlantı sonucu caddede Bay Smith'le karşılaştım.
That discovery was quite accidental.
- Bu keşif tamamen rastlantıydı.
It was entirely coincidental.
- Tamamen rastlantısaldı.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.