I don't think it's a coincidence.
- Bunun bir rastlantı olduğunu düşünmüyorum.
That is an improbable coincidence.
- O beklenmedik bir rastlantı.
That discovery was quite accidental.
- Bu keşif tamamen rastlantıydı.
I met her by accident on Third Avenue.
- Üçüncü caddede rastlantı sonucu onunla karşılaştım.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
It was entirely coincidental.
- Tamamen rastlantısaldı.