rahatsızca

listen to the pronunciation of rahatsızca
التركية - الإنجليزية
illy
uncomfortably
rahat
easy

Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy. - Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.

Tom was sitting in an easy chair, watching TV. - Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.

rahat
{s} comfortable

I feel more comfortable behind the wheel. - Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.

Tom found the chair quite comfortable. - Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.

rahat
ease

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

rahat
{s} comfy
rahat
comfort

I feel more comfortable behind the wheel. - Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.

She always comforted herself with music when she was lonely. - O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.

rahat
complacent
rahat
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
rahat
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
rahat
cosy
rahat
cozy

He lives in a cozy little house. - O, rahat küçük bir evde yaşar.

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

rahat
cushy
rahat
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

rahat
fluent
rahat
relieved

I felt very relieved when I heard the news. - Haberi duyduğumda çok rahatladım.

I am very much relieved to know that. - Onu bildiğim için çok rahatladım.

rahat
easygo
rahat
cosey
rahat
easy going
rahat
easily

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

This sofa can seat three people easily. - Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.

rahat
easeful
rahat
content
rahat
calm

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

She's always very calm and relaxed. - O her zaman çok sakin ve rahat.

rahat
convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

rahat
welfare
rahat
equable
rahat
canny
rahat
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

rahat
unmoved
rahat
free and easy
rahat
unhurried
rahat
unembarassed
rahat
(Konuşma Dili) all right

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

Just relax. Everything's going to be all right. - Sadece rahatla her şey yoluna girecek.

rahat
affable
rahat
homely
rahat
contented
rahat
homelike
rahat
in comfort

My uncle now lives in comfort. - Amcam şimdi rahat yaşıyor.

Everybody wants to live in comfort. - Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.

rahat
at ease

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

rahat
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

rahat
homey
rahat
repose
rahat
peaceful
rahat
at peace
rahat
rakish
rahat
rest

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

I felt out of place in the expensive restaurant. - Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.

rahat
commodious
rahat
above water
rahat
easygoing
Rahat
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

rahat
be comfortable
rahat
gemütlich
rahat
snugger
rahat
restful
rahat
unconstrained
rahat
sweet
rahat
At Ease!

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

rahat
snug
rahat
composure
rahat
luxurious
rahat
unembarrassed
rahat
cushioned
rahat
at ease, easy, untroubled
rahat
cavalier
rahat
unconventional
rahat
untroubled
rahat
serene
rahat
undisturbed

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

rahat
facile
rahat
peace and quiet, peace
rahat
comfort, ease
rahat
leisure

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

rahat
(Hukuk) smooth
rahat
at rest
rahat
comfortable (place, thing)
rahat
snuggery
rahat
unlabored
rahat
free

May I use the phone? Please feel free. - Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.

Sami could move freely around the prison. - Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.

rahat
{s} quiet

Work quietly lest you disturb others. - Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.

التركية - التركية

تعريف rahatsızca في التركية التركية القاموس.

RAHAT
(Osmanlı Dönemi) El ayası
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
Rahat
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
Rahat
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
Rahat
(Osmanlı Dönemi) DIA
Rahat
rahatça
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
rahat
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
rahat
Haydi al torbanı
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
rahat
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
rahat
Aldırmaz, gamsız
rahat
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahatsızca
المفضلات