rahatsız

listen to the pronunciation of rahatsız
التركية - الإنجليزية
disturbed

Mike asked that he not be disturbed. - Mike rahatsız edilmemesini istedi.

Mike asked that he not be disturbed. - Mike rahatsız edilmemesini rica etti.

uncomfortable

His face was red and he felt hot and uncomfortable. - Yüzü kırmızıydı ve o sıcak ve rahatsız hissediyordu.

I'm sorry if I made you uncomfortable. - Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.

uneasy

The news makes us uneasy. - Haber bizi rahatsız ediyor.

What's making you uneasy? - Seni ne rahatsız ediyor?

uncomfortable; anxious, uneasy; (hafif hasta) unwell, indisposed, poorly, funny, rough
ill

When I woke up this morning, I felt a little ill. - Bu sabah uyandığımda, kendimi biraz rahatsız hissettim.

What illness do I have? - Ne tür bir rahatsızlığım var?

incommodious
seedy
queer
ill at ease, uncomfortable
unrestful
uncomfortable; (something) which causes physical discomfort
unwell
in bad health
ailing
worrisome
troubled

President Van Buren was troubled. - Başkan Van Buren rahatsızdı.

Fred was very troubled by his wife's nagging. - Fred, karısının dırdırından çok rahatsız idi.

poorly
constrained
sick

The bad smell sickened me. - Kötü koku beni rahatsız etti.

Sami claimed he was feeling sick. - Sami kendini rahatsız hissettiğini iddia etti.

diseased
indisposed, a bit unwell, under the weather
comfortless
out of sorts
indisposed

Tom's office said he was indisposed. - Tom'un ofisi onun rahatsız olduğunu söyledi.

He cannot come to the office today as he is indisposed. - O rahatsız olduğu için bugün ofise gelemez.

bad

Tom wouldn't stop badgering me. - Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

weather

I don't mind hot weather. - Sıcak havadan rahatsız olmam.

anxious
inconvenient
fitful
austere
upset

I woke up with an upset stomach. - Bir mide rahatsızlığı ile uyandım.

Tom had an upset stomach. - Tom'un bir mide rahatsızlığı vardı.

unquiet
discomfort

Tom hasn't complained of any discomfort. - Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.

To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse. - Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.

queasy
restless
poky
bothered with
feel uncomfortable
sickish
punk
liverish
smitten
sort
grumbling
rahatsız etmek
annoy

I didn't want to annoy you. - Seni rahatsız etmek istemedim.

Tom is doing that just to annoy Mary. - Tom bunu sadece Mary'yi rahatsız etmek için yapıyor.

rahatsız etmek
harass
rahatsız etmek
discomfort
rahatsız etmek
disturb

I didn't want to disturb her. - Onu rahatsız etmek istemedim.

I didn't want to disturb you. - Seni rahatsız etmek istemedim.

rahat
easy

Tom was sitting in an easy chair, watching TV. - Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.

This easy chair is quite comfortable. - Bu basit sandalye oldukça rahattır.

rahat
{s} comfortable

Tom found the chair quite comfortable. - Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.

She didn't feel comfortable with my friend. - O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.

rahat
ease

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

rahat
{s} comfy
rahat
comfort

She always comforted herself with music when she was lonely. - O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

rahatsız etmek
bother

Tom didn't want to bother Mary while she was studying. - Tom Mary'yi çalışırken rahatsız etmek istemedi.

I wish Tom wouldn't keep bothering me. - Keşke Tom beni rahatsız etmekten vazgeçse.

rahatsız edici
annoying

The music coming from next door was loud and annoying. - Bitişik komşudan gelen müzik yüksek ve rahatsız ediciydi.

The sound was annoying but harmless to the human body. - Ses rahatsız edici ama insan vücudu için zararsızdı.

rahatsız etmek
bug
rahatsız etmek
distract
rahatsız edici
disturbing

We have some disturbing news. - Rahatsız edici bir haberimiz var.

This is is deeply disturbing. - Bu çok rahatsız edici.

rahatsız etmek
harrass
rahatsız olmuş
annoyed

Tom had an annoyed look on his face. - Tom'un yüzünde rahatsız olmuş bir görünüm vardı.

The people next door were annoyed with us for making so much noise last night. - Yan taraftaki insanlar dün gece çok gürültü yaptığımız için bizden rahatsız olmuştu.

rahatsız etmek
bite
rahatsız etmek
smite
rahatsız etmek
indispose
rahatsız etmek
exulcerate
rahatsız etmek
embarrass

I don't want to embarrass you. - Seni rahatsız etmek istemiyorum.

rahatsız etmek
chivy up
rahatsız etmek
get in somebody's hair
rahatsız etmek
harried
rahatsız etmek
nag
rahatsız etmek
enchafe
rahatsız etmek
mobbing
rahatsız etmek
put upon
rahatsız etmek
(Dilbilim) put off
rahatsız etmek
get in one's hair
rahatsız etmek
get to someone
rahatsız etmek
rasp
rahatsız etmek
worry
rahatsız etmek
molest
rahatsız etmek
harry
rahatsız etmek
disquiet
rahatsız etmek
distemper
rahatsız etmek
spite
rahatsız etmek
impose upon
rahatsız etmek
impose on
rahatsız etmek
ruffle
rahatsız etmek
fret
rahatsız etmek
(Dilbilim) put out
rahatsız etmek
put somebody to inconvenience
rahatsız etmek
trouble
rahatsız etmek
irritate
rahatsız etmek
1. to bother, trouble, inconvenience; to disturb; to annoy. 2. to make (someone) feel ill at ease. 3. to cause (someone) to feel unwell. 4. to visit, pay (someone) a visit
rahatsız etmeyin
Do not disturb
rahatsız olmak
Be disturbed, feel disturbed
rahatsız olmak
Be disturbed, be annoyed, be troubled with, worry, be uncomfortable, ail, chafe, be liverish, take alarm
Rahatsız olmayın
Don't trouble yourself
rahatsız bir şekilde
ill
rahatsız eden duygu
shadow
rahatsız eden kimse
inconvenience
rahatsız eden kimse
disturber
rahatsız eden kimse
baiter
rahatsız eden şey
goad
rahatsız eden şey
disturber
rahatsız edici
irritant
rahatsız edici
plaguesome
rahatsız edici
strident
rahatsız edici
worrying
rahatsız edici
hot
rahatsız edici
rough
rahatsız edici
irritating

Isn't that irritating? - O rahatsız edici değil mi?

That's the most irritating thing about Tom. - Bu Tom hakkında en rahatsız edici şey.

rahatsız edici
pesky
rahatsız edici
inconvenient
rahatsız edici
unrestful
rahatsız edici
besetting
rahatsız edici
fraught
rahatsız edici
noisy
rahatsız edici
uncomfortable

These seatbelts are very uncomfortable. - Bu emniyet kemerleri çok rahatsız edici.

The atmosphere was uncomfortable. - Ortam rahatsız ediciydi.

rahatsız edici
haunting
rahatsız edici
uneasy
rahatsız edici şey
pest
rahatsız edilmeden yaşamak
live unmolested
rahatsız edilmemiş
undisturbed
rahatsız etme
baiting
rahatsız etme
botheration
rahatsız etme
irritating
rahatsız etme
annoyance
rahatsız etme
disturbing

I didn't call on you for fear of disturbing you. - Rahatsız etme korkusuyla sizi aramadım.

I have no intention whatever of disturbing you. - Ne olursa olsun seni rahatsız etmeye niyetim yok.

rahatsız etmek
hassle
rahatsız etmek
discommode
rahatsız etmek
chivvy
rahatsız etmek
incommode
rahatsız etmek
to disturb, to bother, to annoy, to pester, to fuss, to worry, to trouble, to put sb out, to agitate, to perturb b to intrude
rahatsız etmek
ail
rahatsız etmek
chafe
rahatsız etmek
derange
rahatsız etmek
goad
rahatsız etmek
goad on
rahatsız etmek
hatchel
rahatsız etmek
make a draft on
rahatsız etmek
put smb. to inconvenience
rahatsız etmek
inconvenience
rahatsız etmek
chivy
rahatsız etmek
pester
rahatsız etmek
bait
rahatsız etmek
devil
rahatsız etmek
badger
rahatsız etmek
hump
rahatsız etmek (birini)
bother with
rahatsız görünmek
look seedy
rahatsız görünmek
(deyim) green about the gills
rahatsız hissediyorum
I feel sick
rahatsız olmak
be uncomfortable
rahatsız olmak
worry
rahatsız olmak
a) to be disturbed b) to feel under the weather keyifsiz olmak
rahatsız olmak
ail
rahatsız olmak
chafe
rahatsız olmak
take alarm
rahatsız olmak
be annoyed
rahatsız olmak
1. to feel indisposed, feel slightly ill, be under the weather. 2. to feel ill at ease, feel uncomfortable
rahatsız olmak
be liverish
rahatsız olmak
be disturbed
rahatsız olmak
be troubled with
rahat
complacent
rahat
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
rahat
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
rahat
cosy
rahat
cozy

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

The father is together with his son, how cozy it is! - Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!

rahat
cushy
rahat
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

rahatsız olmak
(Dilbilim) put off
kimseyi rahatsız etmeyen
calm
lütfen rahatsız etmeyin
please do not disturb
rahat
fluent
rahat
relieved

Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely. - Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.

I felt quite relieved after I had said all I wanted to say. - Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.

rahat
easygo
rahat
cosey
rahat
easy going
rahat
easily

Tom won the race easily. - Tom yarışı rahat kazandı.

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

rahat
easeful
rahat
content
rahat
calm

She's always very calm and relaxed. - O her zaman çok sakin ve rahat.

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

rahat
convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

rahat
welfare
rahat
equable
rahat
canny
rahat
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

rahat
unmoved
rahat
free and easy
rahat
unhurried
rahat
unembarassed
rahat
(Konuşma Dili) all right

Just relax. Everything's going to be all right. - Sadece rahatla her şey yoluna girecek.

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

rahat
affable
rahat
homely
rahat
contented
rahat
homelike
rahat
in comfort

My uncle now lives in comfort. - Amcam şimdi rahat yaşıyor.

My aunt now lives in comfort. - Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.

rahatsız edici
obtrusive

He tried to be less obtrusive. - O daha az rahatsız edici olmaya çalıştı.

rahatsız edici
interruptive
rahatsız edici
nettlesome
rahatsız olmak
disturbed
rahat
at ease

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

rahat
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

rahat
homey
rahat
repose
rahat
peaceful
rahat
at peace
rahat
rakish
rahat
rest

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

I felt out of place in the expensive restaurant. - Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.

rahat
commodious
rahat
above water
rahat
easygoing
rahatsız edici
pestilent
rahatsız edici
molester
rahatsız edici
infernal
rahatsız edici
bothersome

Pigeons are very bothersome birds in cities. - Güvercinler şehirlerde çok rahatsız edici kuşlardır.

rahatsız edici
disagreeable

Tom is a very disagreeable person. - Tom çok rahatsız edici bir kişi.

This is one of the most disagreeable things I've ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en rahatsız edici şeylerden biridir.

rahatsız edici
disquieting
rahatsız etmek
offend

Tom didn't want to offend Mary. - Tom, Mary'yi rahatsız etmek istemedi.

I didn't mean to offend anyone. - Kimseyi rahatsız etmek istemedim.

rahatsız etmek
tease
rahatsız etmek
fuss
rahatsız etmek
intrude

I don't want to intrude on them if they're busy. - Onlar meşgulse onları rahatsız etmek istemiyorum.

التركية - التركية
Hasta, keyifsiz
Rahat olmayan, tedirgin, huzursuz: "Bu üç zavallı bizden rahatsız oldular ve derslerini keserek çekildiler."- M. Ş. Esendal
Rahat olmayan, tedirgin, huzursuz
Hasta, keyifsiz: "Onlar buradayken kendisini âdeta rahatsız hissediyordu."- F. F. Tülbentçi
Rahat kullanılmayan, sıkıntı, tedirginlik veren
na-mizaç
tıksırıklı
rahatsız etmek
Rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak
rahatsız olmak
Rahatı bozulmak, keyfi kaçmak, sağlığı bozulmak
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) El ayası
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
Rahat
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
Rahat
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
Rahat
(Osmanlı Dönemi) DIA
Rahat
rahatça
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
rahat
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
rahat
Haydi al torbanı
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
rahat
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
rahat
Aldırmaz, gamsız
rahat
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
الإنجليزية - التركية

تعريف rahatsız في الإنجليزية التركية القاموس.

rahatsız eden
annoying
rahatsız
المفضلات