rahatla

listen to the pronunciation of rahatla
التركية - الإنجليزية

تعريف rahatla في التركية الإنجليزية القاموس.

rahatlamak
{f} ease
rahat
easy

I'll do whatever I can to make it easy for you. - Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.

This easy chair is quite comfortable. - Bu basit sandalye oldukça rahattır.

rahat
{s} comfortable

Tom found the chair quite comfortable. - Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

rahat
ease

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

rahat
{s} comfy
rahatlamak
{f} relax

In order to relax, I need to listen to soothing music. - Rahatlamak için yatıştırıcı müzik dinlemem gerekiyor.

What do you do for relaxation? - Rahatlamak için ne yapıyorsun?

rahat
comfort

Tom found the chair quite comfortable. - Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.

She always comforted herself with music when she was lonely. - O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.

rahat
complacent
rahat
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
rahat
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
rahat
cosy
rahat
cozy

Your house has a very cozy atmosphere. - Evinin çok rahat bir atmosferi var.

The father is together with his son, how cozy it is! - Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!

rahat
cushy
rahat
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

rahatlamak
let go
rahat
fluent
rahat
relieved

John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time. - John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.

I felt very relieved when I heard the news. - Haberi duyduğumda çok rahatladım.

rahat
easygo
rahat
cosey
rahat
easy going
rahat
easily

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

Tom won the race easily. - Tom yarışı rahat kazandı.

rahat
easeful
rahat
content
rahat
calm

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

Fadil took a shower to calm his nerves down. - Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.

rahat
convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

rahat
welfare
rahat
equable
rahat
canny
rahat
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

rahat
unmoved
rahat
free and easy
rahat
unhurried
rahat
unembarassed
rahat
(Konuşma Dili) all right

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

rahat
affable
rahat
homely
rahat
contented
rahat
homelike
rahat
in comfort

My aunt now lives in comfort. - Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.

I want to live in comfort. - Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.

rahatlamak
let it all hang out
rahatlamak
freshen up
rahatlamak
(Konuşma Dili) be off the hook
rahatlamak
calm down
rahatlamak
rest
rahatlamak
(Dilbilim) let up
rahatlamak
chill out
rahatlamak
become comfortable
rahatlamak
(deyim) be at ease
rahatlamak
let one's hair down
rahatlamak
settle
rahat
at ease

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

rahat
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

rahat
homey
rahat
repose
rahat
peaceful
rahat
at peace
rahat
rakish
rahat
rest

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

I won't rest until I find out the truth. - Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.

rahat
commodious
rahat
above water
rahat
easygoing
rahatlamak
unwind
Rahat
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

rahat
be comfortable
rahat
gemütlich
rahat
snugger
rahatlamak
take the edge off
rahat
restful
rahat
unconstrained
rahat
sweet
rahat
At Ease!

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

rahat
snug
rahat
composure
rahat
luxurious
rahat
unembarrassed
rahat
cushioned
rahat
at ease, easy, untroubled
rahat
cavalier
rahat
unconventional
rahat
untroubled
rahat
serene
rahat
undisturbed

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

rahat
facile
rahat
peace and quiet, peace
rahat
comfort, ease
rahat
leisure

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

rahat
(Hukuk) smooth
rahat
at rest
rahat
comfortable (place, thing)
rahat
snuggery
rahat
unlabored
rahat
free

May I use the phone? Please feel free. - Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.

Sami could move freely around the prison. - Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.

rahat
{s} quiet

Work quietly lest you disturb others. - Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.

rahatlamak
feel relieved
rahatlamak
to become comfortable; to feel relieved; to relax, to rest; to calm down
rahatlamak
to feel relieved, become untroubled
rahatlamak
let oneself go
rahatlamak
to feel better (after experiencing sickness, pain, or fatigue)
rahatlamak
unbend
rahatlamak
open out
التركية - التركية

تعريف rahatla في التركية التركية القاموس.

RAHAT
(Osmanlı Dönemi) El ayası
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
Rahat
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
Rahat
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
Rahat
(Osmanlı Dönemi) DIA
Rahat
rahatça
Rahatlamak
arınmak
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
rahat
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
rahat
Haydi al torbanı
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
rahat
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
rahat
Aldırmaz, gamsız
rahat
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahatlamak
Üzüntü, sıkıntı, tedirginlik veren durum ortadan kalkmak, rahata kavuşmak
rahatlamak
Sakinleşmek
rahatla
المفضلات