This easy chair is quite comfortable.
- Bu basit sandalye oldukça rahattır.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
- Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
In order to relax, I need to listen to soothing music.
- Rahatlamak için yatıştırıcı müzik dinlemem gerekiyor.
What do you do for relaxation?
- Rahatlamak için ne yapıyorsun?
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
He lives in a little cozy house.
- Küçük rahat bir evde yaşıyor.
Your house has a very cozy atmosphere.
- Evinin çok rahat bir atmosferi var.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
I felt very relieved when I heard the news.
- Haberi duyduğumda çok rahatladım.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
My aunt now lives in comfort.
- Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.
I want to live in comfort.
- Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
Sami could move freely around the prison.
- Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
May I use the phone? Please feel free.
- Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.