rahat rahat

listen to the pronunciation of rahat rahat
التركية - الإنجليزية
easily
1. comfortably. 2. easily, smoothly, without difficulty
rahat
ease

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

rahat
comfort

Tom found the chair quite comfortable. - Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

rahat
comfortable

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

She didn't feel comfortable with my friend. - O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.

içi rahat olma
ease
rahat
comfy
rahat
easy

I'll do whatever I can to make it easy for you. - Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.

Tom was sitting in an easy chair, watching TV. - Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.

rahat
complacent
rahat
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
rahat
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
rahat
cosy
rahat
cozy

We live in a cozy little house in a side street. - Yan sokaktaki küçük ve rahat bir evde yaşıyoruz.

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

rahat
cushy
rahat etmek
rest
rahat ol
be cool

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

rahat olmak
feel free
beni rahat bırak
(Argo) get off my dick
beni rahat bırak!
leave me alone!
rahat
fluent
rahat
relieved

I am very much relieved to know that. - Onu bildiğim için çok rahatladım.

I felt very relieved when I heard the news. - Haberi duyduğumda çok rahatladım.

rahat
easygo
rahat
cosey
rahat
easy going
rahat
easily

Tom won the race easily. - Tom yarışı rahat kazandı.

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

rahat
easeful
rahat
content
rahat
calm

Fadil took a shower to calm his nerves down. - Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.

Calm down and be cool. - Sakin ol ve rahat ol.

rahat
convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

rahat
welfare
rahat
equable
rahat
canny
rahat
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

rahat
unmoved
rahat
free and easy
rahat
unhurried
rahat
unembarassed
rahat
(Konuşma Dili) all right

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

rahat
affable
rahat
homely
rahat
contented
rahat
homelike
rahat
in comfort

I want to live in comfort. - Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.

Everybody wants to live in comfort. - Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.

rahat (giysi)
casual
rahat bir şekilde oturmak
settle down
rahat bırakmamak
persecute
rahat bırakmamak
harass
rahat bırakmamak
prey on
rahat bırakmamak
tease
rahat bırakmamak
pester
rahat bırakmamak
badger
rahat bırakmamak
beset
rahat durmak
behave oneself
rahat durmayan
fidgety
rahat etmek
be at ease
rahat etmek
make oneself comfortable
rahat etmek
at ease
rahat giyim
casual wear
rahat hissetmek
feel comfortable
rahat koltuk
lounge-chair
rahat konuşmak
open up
rahat olmayan
uncomfortable
rahat ve iyi konuşan
glib
rahat ve kendinden emin
suave
rahat vermemek
harass
rahat vermemek
pester
rahat vermemek
persecute
rahat!
(Askeri) stand at ease
rahat!
(Askeri) at ease!
rahat! komutu
(Askeri) close station
rahat
rest

I won't rest until I find out the truth. - Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

Rahat bir vicdan yumuşak bir yastığa benzer
(Atasözü) Good conscience is a soft pillow
düşüncesiz, kaygısız, rahat yaşayanlar
careless, carefree, comfortable residents
rahat bırakmak
Leave somebody alone
rahat olma
be comfortable
geniş ve rahat yer
elbowroom
içi rahat
At Ease!
içi rahat etmek
to be relieved
içi rahat olmayan
ill at ease
rahat
restful
rahat
unconstrained
rahat
sweet
rahat
snug
rahat
composure
rahat
luxurious
rahat
unembarrassed
rahat
cushioned
rahat
at ease, easy, untroubled
rahat
cavalier
rahat
unconventional
rahat
untroubled
rahat
serene
rahat
undisturbed

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

rahat
facile
rahat
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

rahat
peace and quiet, peace
rahat
comfort, ease
rahat
leisure

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

rahat
(Hukuk) smooth
rahat
at rest
rahat
comfortable (place, thing)
rahat (dur)!
mil . At ease!
rahat (meslek vb)
cushy
rahat batmak
to be stupid enough to throw up an easy life
rahat bir nefes
(deyim) a breath of a fresh air
rahat bir nefes alma
sigh of relief
rahat bir nefes almak
(Konuşma Dili) be able to breath again
rahat bir nefes almak
heave a sigh of relief
rahat bir nefes almak
breathe a sigh of relief
rahat bir oda rica ediyorum
I'd like a cosy room
rahat bir yaşam sürmek
(deyim) live on the fat of the land
rahat bir şekilde
freely
rahat bir şekilde oturmuş
ensconced
rahat bırakmak
not to bother
rahat bırakmak
let alone
rahat bırakmak
leave well alone
rahat bırakmak
let be
rahat bırakmak
lay off
rahat bırakmak
to leave sb in peace
rahat bırakmak
(deyim) get off someone's back
rahat bırakmak
leave alone
rahat bırakmak
leave somebody in peace
rahat bırakmak
leave in peace
rahat bırakmamak
to bother, to pester, to badger, to harass, to persecute
rahat bırakmamak/- vermemek
not to leave (someone) in peace, pester, badger, devil
rahat bırakılmış
unmolested
rahat durmak
keep quiet!
rahat durmak
to behave oneself
rahat durmak
to stand or sit still; to behave oneself, behave
rahat durmamak
wiggle
rahat duruş standing
at ease, standing in the at ease position
rahat döşeği bed
(in which a corpse is lying)
rahat etmek
take comfort
rahat etmek
a) to be at ease b) to make oneself comfortable
rahat etmek
1. to be at ease, rest easy, be untroubled. 2. to rest, take it easy
rahat ettirilmiş
eased
rahat ettirme
easing
rahat ettirmek
make comfortable
rahat ettirmek
snug down
rahat ettirmek
comfort

Tom did his best to comfort Mary. - Tom, Mary'yi rahat ettirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Tom wanted to comfort Mary. - Tom Meryem'i rahat ettirmek istedi.

rahat ettirmek
snug
rahat geçme
(Fizik) snug fit
rahat giysi
slack suit
rahat hareket
(Bilgisayar) loose gesture
rahat hareket edilecek yer
leeway
rahat hissetmeniz için
for your convenience
rahat kimse
cool cat
rahat koltuk
easy chair
rahat koltuklu lüks vagon
pullman
rahat koltuklu vagon
parlor car
rahat konuşmak
talk up
rahat koşmak
lope
rahat koşu
lope
rahat kımıldanacak yer
leeway
rahat kıyafet
lounge suit
rahat kıyafet
leisure wear
rahat kıyafet
casual wear
rahat kıçına batmak
to be stupid enough to spurn an easy life
rahat mevki
bed of roses
rahat
Do you feel comfortable
rahat nefes alma
(Tıp) trepopnea
rahat olma
laid-back
rahat olmak
be on velvet
rahat oturamayan kimse
fidget
rahat uyumak
sleep well
rahat uyumak
sleep soundly
rahat vaziyetinde durmak
stand at ease!
rahat vaziyetinde durmak
stand easy!
rahat ve huzurlu
palmy
rahat ve huzurlu günler
halcyon days
rahat vermek
reprieve
rahat vermemek
bother
rahat vermemek
beset
rahat vermemek
disturb
rahat vermemek
beleaguer
rahat vermemek
badger
rahat vermemek
to bother, to pester, to badger, to harass, to persecute
rahat yaşamak
live well
rahat yüzü görmemek
to be constantly plagued by troubles, not to have a moment's peace
rahat yüzü görmemek
not to have a moment's peace
rahat yüzü görmemek
have no peace
rahat yüzü görmemek
to have no peace
rahat ölüm
(Tıp) euthanasia
rahat şey
featherbed
uzun ve rahat adımlarla koşmak
lope
التركية - التركية
Rahat bir biçimde, kolaylıkla
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) El ayası
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
rahat
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
rahat
Haydi al torbanı
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
rahat
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
rahat
Aldırmaz, gamsız
rahat
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahat duruş
Vücudun alıştırmalar arasında dinlendirilmesi için, eller arkaya dik olarak birleştirilmiş, bacaklar önde veya yana yarım adım duruşunda aldığı gevşek durum
rahat döşeği
Ölüyü kaldırıncaya değin içinde yatırdıkları döşek
rahat döşeği
Bir kimsenin öldüğü yerden söz edilirken deniz, savaş alanı gibi yerlere karşıt olarak evindeki yatağını ve dolayısıyla evini anlatır
rahat etmek
Sıkıntısız durumda olmak, ferahlanmak, dinlenmek
rahat olmak
Üzüntülü, sıkıntılı veya tedirgin durumda olmamak
الإنجليزية - التركية

تعريف rahat rahat في الإنجليزية التركية القاموس.

rahat yüzü görmemek
not have a moment's peace
rahat rahat
المفضلات