rağmen

listen to the pronunciation of rağmen
التركية - الإنجليزية
despite

I love him despite his faults. - Ben onun hatalarına rağmen onu seviyorum.

Despite all his faults, everybody likes him. - Tüm hatalarına rağmen, herkes onu seviyor.

although

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

Although he's young, he has a grey beard. - Genç olmasına rağmen gri sakalı var.

in spite of

In spite of the sunny weather, the air was rather chilly. - Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.

I admire him, in spite of his faults. - Ben onun hatalarına rağmen, ona hayranım.

though

Though he is rich, he is not happy. - O zengin olmasına rağmen mutlu değil.

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

even though

Even though we tried hard, we couldn't beat Jane. - Biz sıkı çalışmamıza rağmen, Jane'i yenemedik.

Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein. - Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.

while

While he likes English, he is weak in mathematics. - İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır.

for all

For all his wealth, he was still unhappy. - Bütün servetine rağmen hâlâ mutsuzdu.

For all his riches he is not happy. - Bütün servetine rağmen o mutlu değildir.

in despite of
considering
but yet
after all

Tom didn't buy it after all. - Her şeye rağmen onu almadım.

Despite our efforts, we failed after all. - Bütün çabalarımıza rağmen, sonuçta hepimiz başarısız olduk.

as
spite of

I admire him, in spite of his faults. - Ben onun hatalarına rağmen, ona hayranım.

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

notwithstanding
but what
in spite of, despite, in the face of, for all, nothwithstanding; although, though, tho'
altho

Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there. - Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

whilst
even

Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein. - Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.

Even though there were many cookies on the dish, I only ate three. - Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.

in contrast to
ever so
albeit
ever though
in the face of
counter to
inspite
but

He has some faults, but I like him none the less. - Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.

Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same. - Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler.

for

For all his wealth, he was still unhappy. - Bütün servetine rağmen hâlâ mutsuzdu.

I like him the better for his faults. - Hatalarına rağmen onu daha çok seviyorum.

bütün bunlara rağmen
nevertheless

Nevertheless, I'm immensely proud. - Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

buna rağmen
nevertheless

We're quite insignificant, but awesome nevertheless. - Biz oldukça önemsizdik ama buna rağmen müthiştik.

Tom's as strong as an ox, yet nevertheless is a coward. - Tom bir öküz kadar güçlü ama buna rağmen bir korkak.

buna rağmen
still

She has a lot of faults. Still, I like her. - Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.

All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes. - Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.

her şeye rağmen
regardless
her şeye rağmen
for all that

His story may sound false, but it is true for all that. - Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.

She told him once and for all that she would not go to the movie with him. - Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla sinemaya gitmedim.

buna rağmen
notwithstanding
bütün bunlara rağmen
even so
bütün bunlara rağmen
for all that
bütün bunlara rağmen
despite all
bütün bunlara rağmen
still
bütün bunlara rağmen
even then
e rağmen
in spite of

kara rağmen hakem maçı iptal etmedi.

sana rağmen
Although I
buna rağmen
howbeit
buna rağmen
still, notwithstanding
buna rağmen
even so

The wine was very expensive, but even so he wanted to buy it. - Şarap çok pahalıydı, buna rağmen onu satın almak istedi.

buna rağmen
for all that
buna rağmen
even then
engellere rağmen ilerlemek
worry along
hatalara rağmen başarmak
muddle through
hatalara rağmen başarıyla sıyrılmak
muddle along
her şeye rağmen
after all

You managed it after all. - Her şeye rağmen onu başardın

Tom didn't buy it after all. - Her şeye rağmen onu almadım.

her şeye rağmen
against all odds
her şeye rağmen
nonetheless

Nonetheless, she loved the children and was content with the work. - Her şeye rağmen, o, çocukları seviyordu ve işinden memnundu.

her şeye rağmen
nontheless
her şeye rağmen başarmak
muddle through
mesine rağmen
notwithstanding
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Aksine olarak, inadına, zıddına olarak, zoraki
Karşın: "Bütün isteğime rağmen, gerçi bu çocuğa içimi dökmemiştim."- H. E. Adıvar
Karşın
rağmen
المفضلات