Sami, Leyla'yı çirkin şeyler söyleyerek kışkırtmaktan hoşlanıyordu.
- Sami liked to provoke Layla by saying outrageous things.
Tom'u kışkırtmak için bir şey yapma.
- Don't do anything to provoke Tom.
Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.
- The aggression was provoked by all those gratuitous insults.
Tom'u kışkırtmak için bir şey yapma.
- Don't do anything to provoke Tom.
Onun kaba cevabı onun yüzüne tokat atması için onu kışkırttı.
- His rude reply provoked her to slap his face.
O ona vurmak için kışkırtıldı.
- He was provoked into hitting her.
Ben onların kızlarını kışkırtmıyorum.
- I'm not provoking their daughters.
Tom'u kışkırtan kavgaları durdurmalısın.
- You need to stop provoking fights with Tom.
Tom'u kışkırtan kavgaları durdurmalısın.
- You need to stop provoking fights with Tom.
Don't provoke the dog, it may try to bite you.