O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
- She teaches English to advanced students.
O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
- He is taking an advanced course in Esperanto.
Ordu tepeye kadar ilerledi.
- The army advanced up the hill.
Ordu düşmanın üzerine ilerledi.
- The army advanced on the enemy.
Onun ilerlemiş yaşı onun bir iş bulmasını engelliyor.
- His advanced age prevents him from getting a job.
Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere yardım etmeliler.
- Advanced countries must give aid to developing countries.
Uzaylı, postbiyolojik ve gerçekten gelişmiş bir makinedir.
- The alien is postbiological and is really an advanced machine.