Tom gelecek vaadeden bir öğrenci.
- Tom is a promising student.
Tom gelecek vaadeden genç bir adamdır.
- Tom is a promising young man.
Beni yanlış anlama, sana hiçbir şey için söz vermiyoruz.
- Don't misunderstand me, we aren't promising you anything.
Bunu söz verdiğimi hatırlamıyorum.
- I don't remember promising that.
O, umut verici genç bir adamdır.
- He is a promising young man.
O, çok umut verici genç bir adamdır.
- He's a very promising young man.
O, geleceği parlak bir öğrenci.
- He is a promising student.
O geleceği parlak bir öğrenci.
- She is a promising pupil.
O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
- That sounds quite promising, doesn't it?
Sami umut veren bir kardiyologdu.
- Sami was a promising cardiologist.
Kimseye söylemeyeceğine söz vermek zorundasın
- You have to promise not to tell anyone.
Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.
- You just have to promise me one thing.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
- Your stomach won't be full from promises.
Sana bir cevap vâât edemem ama bana posta gönderebilirsin.
- I can't promise a reply, but you can send mail to me.
Cehennem vaatlerle döşelidir.
- Hell is paved with promises.
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Onlara yılda yüz hrivna vermeyi vaat ettim.
- I've promised to give them one hundred hrivnas annually.
Cehennem vaatlerle döşelidir.
- Hell is paved with promises.
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
O asla sözünden dönmeyecek.
- He will never break his promise.
Tom asla sözünden dönmez.
- Tom would never break a promise.
... After a promising career in financial services, Robert was, ...