Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.
- You just have to promise me one thing.
Kimseye söylemeyeceğine söz vermek zorundasın
- You have to promise not to tell anyone.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
- Your stomach won't be full from promises.
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
Cehennem vaatlerle döşelidir.
- Hell is paved with promises.
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
Onlara yılda yüz hrivna vermeyi vaat ettim.
- I've promised to give them one hundred hrivnas annually.
Sana bir cevap vâât edemem ama bana posta gönderebilirsin.
- I can't promise a reply, but you can send mail to me.
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
O asla sözünden dönmeyecek.
- He will never break his promise.
Tom asla sözünden dönmez.
- Tom never breaks promises.
Tom gelecek vaadeden bir öğrenci.
- Tom is a promising student.
Tom gelecek vaadeden genç bir adamdır.
- Tom is a promising young man.
Yol kalabalık bu yüzden muhtemelen söz verilen zamanda varmayacağız.
- The road is crowded so we probably won't get in promised time.
Her zaman söz verilen zamanda gel.
- Always come by the time promised.
Yarın söz verilmiş değil.
- Tomorrow is not promised.
Sami umut veren bir kardiyologdu.
- Sami was a promising cardiologist.
Umut verici görünen her şeyi takip edin.
- Keep track of everything that looks promising.
O, umut verici genç bir adamdır.
- He is a promising young man.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Bana ne söz veriyorsun?
- What are you promising me?
Beni yanlış anlama, sana hiçbir şey için söz vermiyoruz.
- Don't misunderstand me, we aren't promising you anything.
O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
- That sounds quite promising, doesn't it?
O geleceği parlak bir genç.
- He is a promising youth.
O, geleceği parlak bir öğrenci.
- He is a promising student.
The new drug holds promise for helping to control addiction.
... must be to restore that promise we know where to start ...
... reform? What are your plans about this long, overdue campaign promise?" ...