Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
Ben bu haberden derinden rahatsız oldum.
- I was profoundly disturbed by this news.
Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
Sorularınız giderek daha derinleşiyor.
- Your questions are getting progressively more profound.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Birbirinizi içten seviyor musunuz?
- Do you love each other deeply?
Ben onu herhangi başka adamdan daha içten seviyorum.
- I love him more deeply than any other man.
Derinden minnettar olduğu için, teşekkürlerini ifade etmeye çalıştı.
- Being deeply thankful, he tried to express his thanks.
O anne ve babasına derinden bağlıdır.
- She is deeply attached to her parents.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Sadece bizim aramıza, o çok derin derin düşünmez.
- Just between us, he doesn't think very deeply.
Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Tom gazed deeply into Mary's eyes.
Tom bu haberden çok rahatsız oldu.
- Tom was deeply disturbed by this news.
Senin için çok üzülüyorum.
- I feel for you deeply.
Tom sanat tarihi ile son derece ilgilenmeye başladı.
- Tom became deeply interested in art history.
Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.
- Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt.
He thought and wrote profoundly.
From his childhood, she was profoundly troubled.
More profoundly, it has shaken our most fundamental assumptions.
Of the profound corruption of this class there can be no doubt. Milman.
What humble gestures! What profound reverence! Dupp.
... have captured that's really profoundly shaped ...
... and my philosophy about why what we do in universities is so profoundly important. And ...