Ben bu haberden derinden rahatsız oldum.
- I was profoundly disturbed by this news.
Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
O derin bir uykuya daldı.
- She fell into a profound sleep.
Bu kitap beni derinden etkiledi.
- This book profoundly impressed me.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Birbirinizi içten seviyor musunuz?
- Do you love each other deeply?
Ben onu herhangi başka adamdan daha içten seviyorum.
- I love him more deeply than any other man.
Tom Mary'ye derinden âşık.
- Tom is deeply in love with Mary.
Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
- His speech deeply affected the audience.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Tom looked deeply into Mary's eyes.
Bob o konuyu derin derin düşündü.
- Bob thought deeply about that matter.
Senin için çok üzülüyorum.
- I feel for you deeply.
Tom bu haberden çok rahatsız oldu.
- Tom was deeply disturbed by this news.
Kazaya sebep olduğuma son derece pişmanım.
- I deeply regret having caused the accident.
Tom sanat tarihi ile son derece ilgilenmeye başladı.
- Tom became deeply interested in art history.
He thought and wrote profoundly.
From his childhood, she was profoundly troubled.
More profoundly, it has shaken our most fundamental assumptions.
Of the profound corruption of this class there can be no doubt. Milman.
What humble gestures! What profound reverence! Dupp.
... and my philosophy about why what we do in universities is so profoundly important. And ...
... have captured that's really profoundly shaped ...