Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
Bu kitap beni derinden etkiledi.
- This book profoundly impressed me.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Of the profound corruption of this class there can be no doubt. Milman.
What humble gestures! What profound reverence! Dupp.