تعريف primed في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Tekstil) apreli
- astarlı
- primed for
- için astarlanmalıdır
- primed charge
- (Askeri) kapsüllü imla hakkı
- primed charge
- (Askeri) KAPSÜLLÜ İMLA HAKKI: Ateşlemenin bütün aşamalarında hazır olan imla hakkı, patlama maddesi
- prime
- en önemli
Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
- The coral reef is the region's prime attraction.
- prime
- başlıca
- prime
- en güzel zaman
Tom şu an en güzel zamanında.
- Tom is now in his prime.
O, en güzel zamanında öldürüldü.
- He was cut down in his prime.
- prime
- asal sayı
2539 bir asal sayıdır.
- 2539 is a prime number.
Her çift sayı iki asal sayının toplamıdır.
- Every even number is the sum of two primes.
- prime
- önemli; başlıca: This has become a prime concern. Önemli bir mesele oldu bu. That's the prime reason why she's come. Onun gelmesinin
- prime
- ticareti hızlandırmak iç
- prime
- {s} 1. önemli; başlıca: This has become a prime concern. Önemli bir mesele oldu bu. That's the prime reason why she's come. Onun gelmesinin
- prime
- {f} (topa/tüfeğe) ağızotu koymak
- prime
- (Tıp) İlk, birinci, primus
- prime
- ne söyleyeceğini öğretmek içki içirip sarhoş etmek
- prime
- top veya tüfeğe ağızotu koymak
- prime
- {f} (birine) nasıl cevap vermesi gerektiğini önceden
- prime
- asal,v.kullanıma hazırla: adj.ilk
- prime
- {f} hazırlamak
- prime
- {f} kullanıma hazırla
- prime
- prime the pump tulumbanın silindirine su döküp işlemeye hazırlamak
- prime
- talimat vermek
- prime
- {i} hayatın baharı
- prime
- {f} astar vurmak/sürmek, astarlamak
- prime
- {i} başlangıç
- prime
- {f} ağızotu koymak (tüfek)
- prime
- {i} (birinin/bir şeyin) en güzel/parlak dönemi; (birinin) en verimli/başarılı dönemi; (birinin) formunun zirvesinde olduğu dönem
- prime
- astar vurmak
- prime
- içirip sarhoş etmek
- prime
- baş
Başbakan basın toplantısı yaptı.
- The Prime Minister met with the press.
Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.
- The Prime Minister will hold a press conference tomorrow.
- prime
- astar sürmek
- prime
- birincil
- prime
- mükemmel şey
- prime
- olgunluk çağı
- prime
- ilk dönem
- prime
- savunma duruşu
- prime
- söylemesi gerekeni öğretmek
- prime
- ağızotu koymak
- prime
- tulumbaya su koymak
- prime
- gençlik
Tom hayatın gençlik döneminde.
- Tom is in the prime of life.
- prime
- (sayı) asal
- prime
- (Otomotiv) astarlamak
- prime
- astar çekmek
- prime
- (Bilgisayar) üssü
- prime
- birinci kalite
- prime
- önemli
Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
- The coral reef is the region's prime attraction.
- prime
- kurmak
- prime
- ilk
Bu odada birkaç ilkel vazo duruyor.
- Several primeval vases stand in this room.
Beni ilkel bir ormanda yalnız bırakarak kampa geri döndün.
- You went back to the camp leaving me alone in the primeval forest.
- prime
- esas
- prime
- en iyi
- prime
- en kaliteli
- prime
- ana nota
- Prime
- başbakanlık
- be primed
- astarlanmalıdır
- prime
- kullanıma hazırla(mak)
- prime
- asal
Her çift sayı iki asal sayının toplamıdır.
- Every even number is the sum of two primes.
Asal sayılar kümesi sayılabilir.
- The set of prime numbers is countable.
- prime
- asaln
- well-primed
- iyi astarlanmalıdır