Paraya sıkışık değilim.
- I'm not pressed for money.
O her zaman paraya sıkışıktır.
- He is always pressed for money.
O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
- He pressed me to stay a little longer.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
- She pressed her lips firmly together.
He found himself hard pressed.