تعريف pratik في التركية الإنجليزية القاموس.
- {s} practical
It's practical to have a laptop.
- Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.
His idea is practical.
- Onun fikri pratiktir.
- {i} practice
To write good English requires a lot of practice.
- İyi İngilizce yazma, çok fazla pratik gerektirir.
Tom told Mary to practice her tuba somewhere else.
- Tom Mary'ye tubasını başka bir yerde pratik yapmasını söyledi.
- experience
Tom has no practical experience.
- Tom'un hiçbir pratik deneyimi yoktur.
- practical experience
- banausic
- in-
- down to earth
- practical, handy; applied; application, practice; practical experience/skill/knowledge
- practical experience; practical knowledge; practical skill
- practical, pragmatic, down-to-earth, sensible
- rough and ready
- handy
- applied
- businesslike
- practical, handy, useful
- convenient
- praxis
- practical, capable of being put into practice in everyday life
- application, practice, putting into practice, carrying out
- workaday
- pragmatic
- operable
- functional
- {i} practise
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- practic
- pratic
- exercitation
- pragmatical
- active
- pratik yapmak
- {f} practice
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
Tom showed up late to practice yesterday.
- Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
- pratik yapmak
- practise
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
- pratik (kimse)
- practical
- pratik bir şekilde
- practically
- pratik davranmamak
- impractical
- pratik davranmamak
- be impractical
- pratik eğitim
- hands on training
- pratik ingilizce
- practical english
- pratik iş görme usulü
- rule of thumb
- pratik kullanım
- practical use
- pratik olarak
- a rule of thumb
- pratik olmayan
- unworkable
- pratik uygulamalar
- practical applications
- pratik yaparak öğrenmek
- (deyim) pick up
- pratik yapma
- practicing
- pratik yapmak
- dust off
- pratik yapan kimse
- practitioner
- pratik bir şekilde
- in a practical way
- pratik amaçlı uygulama
- practice implementation
- pratik başlık
- (Çevre) quick doff hood
- pratik beceri
- practical skill
- pratik bilgi
- (Hukuk) practical information
- pratik bir valiz seti görmek istiyorum
- I would like to see a practical set of luggage
- pratik elastisite limiti
- practical limit of elasticity
- pratik kapasite
- (Teknik,Ticaret) practical capacity
- pratik kazandırmak
- give someone practice
- pratik mükemmelleştirir
- practice makes perfect
- pratik olarak
- practically
Tom Jackson practically built this town.
- Tom Jackson bu kasabayı pratik olarak inşa etti.
I'm practically an adult.
- Ben pratik olarak yetişkinim.
- pratik olarak
- pratical
- pratik olmama
- impracticability
- pratik olmama
- impracticality
- pratik olmayan
- unpractical
- pratik yapma etkisi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) practice effect
- pratik yapma limiti
- (Pisikoloji, Ruhbilim) practice limit
- pratik yapmak
- to practice
I want to practice with you.
- Seninle pratik yapmak istiyorum.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
- pratik yapmak
- to practise, to practice
- pratik yemek
- instant meal
- pratik yöntem
- rule of thumb
- pratik zeka
- (Pisikoloji, Ruhbilim) practical intelligence
- pratik zeka
- quick-wit
- pratik zekâ
- ingenuity
- pratik zekâlı
- ingenious
- pratik şey
- practicality
- teorik pratik
- theoretical practice
- pratik zekâ
- presence of mind
- pratik zekâ
- drive
- pratik zeka
- ingenuity
- pratik zekâ
- philosophy
- tehlike anında pratik zekâ
- presence of mind