Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
Tom dağlara doğru işaret etti.
- Tom pointed towards the mountain.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Tom'un geçerli bir hususu var.
- Tom has a valid point.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.
- I had to compromise on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Pusula kuzeyi gösterir.
- The compass points to the north.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
- She thinks her job is pointless.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.
- There is no point in pretending to be sick.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
The pointlessness of the discussion only compounded her boredom.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.