Tilkinin uzun bir kuyruğu ve sivri kulakları vardır.
- The fox has a long tail and pointed ears.
Kedilerin sivri kulakları var.
- Cats have pointed ears.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
Tom dağlara doğru işaret etti.
- Tom pointed towards the mountain.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
Dördüncü olarak, benim ilk üç noktam yoktur.
- Fourthly, my first three points do not exist.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
Tom bazı sorunlara işaret etti.
- Tom pointed out some problems.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Tom'un geçerli bir hususu var.
- Tom has a valid point.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.
- Jim makes a point of jogging three miles every day.
Pusula kuzeyi gösterir.
- Compasses point north.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
- She thinks her job is pointless.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.
- There is no point in pretending to be sick.
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
The Siamese is a pointed breed of cat.
The warrior brandished a pointed spear.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
... [indistinct], last night. She pointed out that it's also the number 1 way for humans ...
... You seem to be-- each thing is pointed at like re-invigorating ...