Hepinize bol bol dinlenmenizi tavsiye ediyorum.
- I advise you all to get plenty of rest.
Bol bol dinlenmeyi unutma.
- Make sure you get plenty of rest.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Trene yetişmek için bol miktarda zamanın var.
- You have plenty of time to catch the train.
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Pek çok insana danıştık.
- We consulted plenty of people.
Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
- I know that plenty of guys want to go out with you.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.
- This typewriter has seen plenty of use.
Çok daha fazlasına sahibim.
- I've got plenty more.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Pek çok insana danıştık.
- We consulted plenty of people.
Onun yolculuk için bol miktarda parası vardı.
- He had plenty of money for his trip.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We've got plenty of time.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Tom'un hayli seçeneği var.
- Tom has plenty of options.
Tom Boston'da bir hayli arkadaşı olduğunu söyledi.
- Tom said he had plenty of friends in Boston.
Bu birçok kez başıma geldi.
- That's happened to me plenty of times.
Tom onu birçok kez yaptı.
- Tom has done that plenty of times.
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Bol miktarda suyumuz var.
- We have a plentiful supply of water.
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Tom'un çok zamanı olmalı.
- Tom should have plenty of time.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Tom bolca tavsiye alacak.
- Tom will get plenty of advice.
Endişelenme. Bolca suyumuz ve yiyeceğimiz var.
- Don't worry. We have plenty of water and food.
I think six eggs should be plenty for this recipe.
This office is plenty big enough for our needs.
During this season of distress, the discouragements to marriage, and the difficulty of rearing a family are so great that population is at a stand. In the mean time the cheapness of labour, the plenty of labourers, and the necessity of an increased industry amongst them, encourage cultivators to employ more labour upon their land, to turn up fresh soil, and to manure and improve more completely what is already in tillage.
We haven't one chance for life in a hundred thousand if we don't find food and water upon Caprona. This water coming out of the cliff is not salt; but neither is it fit to drink, though each of us has drunk. It is fair to assume that inland the river is fed by pure streams, that there are fruits and herbs and game. Shall we lie out here and die of thirst and starvation with a land of plenty possibly only a few hundred yards away? We have the means for navigating a subterranean river. Are we too cowardly to utilize this means?.
She accumulated a plentiful collection of books.
... to be okay with that because the laptop is your employer's property. There are plenty ...
... but there actually was plenty of will, ...