Bütün günü plajda geçirdik.
- We spent the entire day on the beach.
Bu, bütün diskteki favori parçam.
- This is my favorite track on the entire disc.
Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.
- Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
Tom üç saatte tüm kitabı okudu.
- Tom read the entire book in three hours.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Kaza tamamen önlenebilirdi.
- The accident was entirely avoidable.
Tom gece yarısında uyandı ve bir paket cipsin hepsini yedi.
- Tom woke up in the middle of the night and ate an entire bag of chips.
Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
- Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
The conference consists of five regular sessions spread across multiple rooms and two plenary sessions in the main auditorium.