Bu, bütün diskteki favori parçam.
- This is my favorite track on the entire disc.
Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.
- Working together, they cleaned the entire house in no time.
Tüm günü plajda geçirdik.
- We spent the entire day on the beach.
Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.
- Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Kitabın tamamını okursanız hayal kırıklığına uğramazsınız.
- You won't be let down if you read the entire book.
Tom gece yarısında uyandı ve bir paket cipsin hepsini yedi.
- Tom woke up in the middle of the night and ate an entire bag of chips.
Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
- Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
The conference consists of five regular sessions spread across multiple rooms and two plenary sessions in the main auditorium.