Öncelikle bütün bu tohumları ekmek zorundayız.
- First of all, we have to plant all these seeds.
Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.
- My mother is busy planting flowers in the garden.
Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
- I have to plant trees in the garden.
Düşmanlar tesisi bombalayarak imha ettiler.
- The enemies destroyed the plant by bombing.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Valentina'nın annesi bir tekstil fabrikasında çalıştı.
- Valentina's mother worked in a textile plant.
Boston'da bir fabrikamız var.
- We have a plant in Boston.
Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
- Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.
- Cold weather keeps many plants from blooming.
The new guy turned out to be a plant.
Kaç tane fidan satın aldın?
- How many plants did you buy?
Oraya fidan ekmeye gittik.
- We went there to plant saplings.
Tom bahçesine üç elma ağacı dikti.
- Tom planted three apple trees in his yard.
Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.
- The gardener planted a rose tree in the middle of the garden.
Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
- I have to plant trees in the garden.
Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
- In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
Boston'da bir işletmemiz var.
- We have a plant in Boston.
Nükleer enerji santralleri tehlikelidir, nükleer silahlardan söz edilmemeli.
- Nuclear power plants are dangerous, not to mention nuclear weapons.
Nükleer enerji santralleri, ısı üretmek için uranyum fizyonuna dayanır.
- Nuclear power plants rely upon the fission of uranium to generate heat.
Biz ekime başlamadan önce toprağın sürülmüş olması gerekecek.
- The soil will have to be plowed before we start planting.
Tom bütün gün mısır ekiminde çalıştıktan sonra yorgun hissetti.
- Tom felt tired after working all day planting corn.
Hayvan hücresi, bitki hücresinden daha büyük bir protein oranına sahiptir.
- The animal cell has a greater percentage of proteins than the plant cell.
Bundan önce, bu bölgede bitki yaşamı yoktu.
- Before that, there was no plant life in this region.
Bitki yaşamı için, suya ek olarak güneş ışığı kesinlikle gereklidir.
- In addition to water, sunshine is absolutely necessary for plant life.
Johnny 46 yıl boyunca elma tohumlarını ekmeye devam etti.
- Johnny kept planting apple seeds for 46 years.
Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.
- My mother is busy planting flowers in the garden.
The garden had a couple of trees, and a cluster of colourful plants around the border.
Plant your feet firmly and give the rope a good tug.
O’Sullivan risked a plant that went badly astray, splitting the reds.
That gun's not mine! It was planted there by the real murderer!.
That gun's not mine! It's a plant! I've never seen it before!.
All of this areas power comes from the nuclear power plant across the river.
A train without the power plant is just a bunch of metal boxes on wheels.
The typical ('higher') seed plants are called Spermatophyta.
... He decides he's going to plant a garden. ...
... you stood in front of a coal plant and pointed at it and said, “This plant kills,†and ...