Ben dereotu turşusu yemiyorum.
- I don't eat dill pickles.
Salatalık turşusu ile sarı pirinç yemeyi severim.
- I like to eat yellow rice with cucumber pickles.
Tom sokakta yatan bir sarhoşu fark etti.
- Tom noticed a drunk lying in the street.
Onu dün gece barda gördüm ve o gerçekten sarhoştu.
- I saw him last night in the bar and he was really drunk.
Polis memuru el fenerini sarhoş adamın yüzüne tuttu.
- The officer shone his flashlight in the drunken man's face.
Sarhoş adam düz yürüyemiyordu.
- The drunken man couldn't walk straight.
Sarhoş olmak işleri daha iyi yapmayacak.
- Getting drunk won't make things better.
Çalışanların alışkanlıklarından biri sarhoş olmak ve ertesi güne kadar sefil hayatlarını unutmak için iş gününün sonunda bir barda ya da restoranda toplanmaktır.
- One of the employees' habits is to gather in some bar or restaurant at the end of the workday to get drunk and forget their miserable life until the next day.
Tom eve sürmek için çok içkili.
- Tom is too drunk to drive home.
Salatalık turşusu ile sarı pirinç yemeyi severim.
- I like to eat yellow rice with cucumber pickles.
Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.
- Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN.
Ayyaşlar genellikle oldukça komiktirler.
- Drunkards are often quite amusing.
Çocuklar, aptallar ve ayyaşlar doğruyu söyler.
- Children, fools and drunkards tell the truth.
Ben oldukça zor durumdayım.
- I'm in a pretty pickle.
Jones was caught in a pickle between second and third.
We pickled the remainder of the crop.
A pickle goes well with a hamburger.
The crew will pickle the fittings in the morning.
I beg you, Miss Jones, to realize the pickle' you're in.
The boys played pickle in the front yard for an hour.
To illustrate how this would work in practice, consider a field designed to store and retrieve a pickled copy of any arbitrary Python object.