pişirme

listen to the pronunciation of pişirme
التركية - الإنجليزية
cooking; pan boiling, strike; kier boiling
(Havacılık,Tekstil) firing
(Teknik,Tekstil) kier boiling
(Tekstil) burning
(İnşaat) sintering
(Tekstil) scouring
(Tekstil) degumming
strike
(Otomotiv) curing
{i} baking

Tom wasn't able to talk Mary into baking a cake for John's birthday party. - Tom Mary'yi John'un doğum günü partisi için bir kek pişirmeye ikna edemedi.

Behind the house there is a brick oven for baking bread. - Evin arkasında ekmek pişirmek için bir tuğla fırın var.

{i} stewing
pişirmek
cook

My mother is busy cooking dinner. - Annem, akşam yemeğini pişirmekle meşgul.

Tom doesn't feel like cooking. - Tom'un canı yemek pişirmek istemiyor.

yemek pişirme
cooking

She takes cooking lessons once a week. - Haftada bir kez yemek pişirme dersleri alır.

Tom is quite good at cooking. - Tom yemek pişirmede oldukça iyidir.

pişirme kabı
cooker
pişirme haslığı
kier boiling fastness
pişirme istasyonu
boiling house
pişirme jiggeri
kier boiling jigger
pişirme kaybı
boiling-off loss, scouring loss
pişirme kazanı
pan, boiling tub, scouring boiler
pişirme lekesi
kier stain
pişirme maddesi
kiering agent
pişirme ocağı
baking oven
pişirme sıcaklığı
baking temperature
pişirme tesisi
kier boiling plant
pişirme yağı
kiering oil
pişirme çözeltisi
kier boiling liquor, kiering liquor, scouring liquor
pişirmek
mature
pişirmek
irritate the skin
pişirmek
scour
pişirmek
ripen
pişirmek
roast
pişirmek
boil

We boil water to cook spaghetti. - Biz spagetti pişirmek için su kaynatıyoruz.

You boil water to cook eggs. - Yumurtaları pişirmek için suyu kaynatırsın.

pişir
{f} stewing
pişir
{f} cook

Could you cook a skewer for me, please? - Bana bir şiş pişirir misin, lütfen?

Mother is busy cooking the dinner. - Annem, akşam yemeğini pişirmekle meşgul.

pişir
{f} cooking

She is quite ignorant of cooking. - O, yemek pişirmede oldukça bilgisizdir.

Mother is busy cooking the dinner. - Annem, akşam yemeğini pişirmekle meşgul.

pişir
{f} stewed
pişir
bake

I took a cooking class last spring and learned to bake bread. - Ben geçen baharda bir aşçılık dersi aldım ve ekmek pişirmeyi öğrendim.

Tom admitted that he didn't eat the cake that his girlfriend had baked for him. - Tom onun kız arkadaşının onun için pişirdiği pastayı yemediğini itiraf etti.

fırında pişirme
baking

Tom became interested in baking when he was very young. - Tom çok gençken fırında pişirmekle ​​ilgilenmeye başladı.

Have you ever thought about baking your potatoes instead of frying them? - Sen hiç onları kızartma yerine patateslerini fırında pişirmeyi düşündün mü?

kamp alanında yemek pişirme tesisleri var mı
Are there cooking facilities on site
kazanda pişirme
kier boiling
kiremitte pişirme
burn
kızgın yağda pişirme
deep-frying
pasta pişirme fırınları
(Gıda) pastry oven
pişir
cooked

My mother cooked the potatoes very well. - Annem patatesi çok iyi pişirdi.

Mother has not cooked dinner yet. - Anne henüz akşam yemeğini pişirmedi.

pişirmek
to cook; to irritate the skin; to mature, to ripen; to fire
pişirmek
to irritate (the skin). pişirip kotarmak to finish up, complete (a job)
pişirmek
to fire (ceramics, bricks, pottery): to heat-treat (metal)
pişirmek
to mature, ripen
pişirmek
to learn (something) well
pişirmek
burn
tavuk pişirme
stewing chicken
yavaş pişirme
slow boiling
yemek pişirme aletleri
cooking outfit
yemek pişirme ile ilgili
culinary
yemek pişirme sanatı
culinary art
yemek pişirme sanatı
cuisine
yemek pişirme sanatı
gastrology
yemek pişirme uzmanı
gastrologist
zor pişirme
(Gıda) hard boiling
التركية - التركية
Pişirmek işi
(Osmanlı Dönemi) HERV
Pişirmek
(Osmanlı Dönemi) SALY
Pişirmek
(Osmanlı Dönemi) SELA'
Pişirmek
(Osmanlı Dönemi) DABV
pişirmek
Isı etkisiyle belirli bir kullanıma elverişli duruma getirmek
pişirmek
Çalışarak öğrenmek
pişirmek
Bir besin maddesini gerektiği kadar ısıda tutarak yenebilecek bir duruma getirmek
pişirmek
Olgunlaştırmak: "Feleğin nice cevir ve mihneti, nice aldanışlar, nice hayal ve ümit kırılışları beni pişirmeye kâfi gelmedi."- Y. K. Karaosmanoğlu
pişirmek
Olgunlaştırmak, yoluna koymak
pişirmek
Bunaltacak kadar ısıtmak, yakmak
pişirmek
Bir besin maddesini gerektiği kadar ısıda tutarak yenebilecek bir duruma getirmek: "Kahvesini de pekâlâ kendi pişirebilecekken eşinin önüne getirmesini bekler."- H. Taner
pişirme
المفضلات