O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- She did her best to persuade him.
Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to persuade her.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
- The salesperson persuaded her to buy the dress.
Belki Tom yardım etmek için ikna edilebilir.
- Maybe Tom could be persuaded to help.
Sanırım Tom yardım için ikna edilebilirdi.
- I think Tom could be persuaded to help.
When things stick we get the gentle persuader...a really big hammer we keep for this reason.
That salesman was able to persuade me into buying this bottle of lotion.
He persuaded me to go home, but I refused.