She made my life miserable.
- O hayatımı perişan etti.
Kate glanced at Chris and then ignored him, making him feel miserable.
- Kate Chris'e baktı ve sonra onu görmezden geldi, bu onu perişan etti.
Tom looks distraught.
- Tom perişan görünüyor.
I don't know how to talk to emotionally distraught people.
- Duygusal yönden perişan insanlarla nasıl konuşacağımı bilmiyorum.