Her biri bin dolar ödedi.
- Each person paid one thousand dollars.
Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
- Although each person follows a different path, our destinations are the same.
Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.
- Change alone is eternal, perpetual, immortal.
Büyük annem başına buyruk birisidir.
- My grandma is a very independent person.
Herhangi bir ülkedeki suçun büyük kısmı 10' lu 20' li yaşlardaki genç erkekler tarafından işlenmektedir.
- A high proportion of crime in any country is perpetrated by young males in their teens and twenties.
Shiritori oyunu senden önceki kişi tarafından konuşulan kelimenin son sesinin alınmasıyla ve sonra bir sonraki kişinin o sesle başlayan bir kelime aramasıyla oynanır.
- The game of shiritori is played by taking the final sound of the word spoken by the person before you, and then the next person looks for a word that begins with that sound.
Sen dışarıdayken Jones adında bir kişi geldi.
- A person named Jones came while you were out.
Sen dışarıdayken Sato isimli biri seni ziyarete geldi.
- A person named Sato came to visit while you were out.
Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.
- I can understand your position perfectly.
Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
- I assure you Tom will be perfectly safe.
Mary mükemmel şekilde manikürlü tırnaklarını saçının içinden geçirdi.
- Mary ran her perfectly manicured nails through her hair.
Görevini yerine getirmelisin.
- You must perform your duty.
O, görevlerini yaptı.
- She performed her duties.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
- Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
Günlük en az sekiz saat uyumam gerektiğini biliyorum ama genellikle daha az uyuyorum.
- I know that I should sleep for at least eight hours per day, however usually I sleep less.
Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
- The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
Tom Mary'ye su aygırlarının saatte yaklaşık 30 kilometrelik bir hızla koşabileceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom told Mary that he thought a hippopotamus could run at a speed of about 30 kilometers per hour.
Aylık kira ne kadardır?
- How much is the rent per month?
Onun maaşı aylık 250,000 yendir.
- His salary is 250,000 yen per month.
Biz zaman içinde seyahat edebiliriz. Ve biz bunu bir saniyede bir saniyelik inanılmaz bir hızla yapabiliriz.
- We can travel through time. And we do it with an incredible rate of one second per second.
Modern bilgisayarlar saniyede on üzeri dokuz (10^9) işlem yapıyor.
- Modern computers carry out ten to the ninth power (10^9) operations per second.
Yalnız iki karar verdiğinden dolayı yılda sadece bir hata yapan insan zamanla ilgili yüzde elli hatalıdır.
- The man who makes but one mistake a year because he makes but two decisions is wrong fifty per cent of the time.
Tom yüzde yüz benimle aynı fikirde.
- Tom agreed with me a hundred per cent.
Japon halkının kişi başına düşen pirinç tüketimi yaklaşık elli yıl önce olanın yarısı.
- The per capita consumption of rice of Japanese people is about half of what it was fifty years ago.
Ben hizmetlerim için haftalık 2.000 dolarlık sabit bir ücret talep ediyorum.
- I charge a flat fee of 2,000 dollars per weekend for my services.
Ülkenizde saat başına ortalama ücret nedir?
- What's the average wage per hour in your country?
Almanya'da saat başına ortalama ücret nedir?
- What's the average wage per hour in Germany?
O ders haftada bir kez gerçekleşir.
- That class takes place once per week.
Öğrencilerin haftada bir saat toplum hizmeti yapmaları gereklidir.
- Students are required to perform one hour of community service per week.
I parked my car at the curb per your request.
beats per minute.
The medication is to be administered per orum.
Admission is £10 per person.
You're the very person I've been looking for.
- You are the very person I have been looking for.
The teacher said: What is necessary for success, above all, is perseverance.
- The teacher said: Above all, what is necessary for success is perseverance.
If humans are mortal, and Socrates is a human, then per alia Socrates is mortal.
If, per impossibile, large economic inequalities did not threaten political, legal, and social equality, they would be much less objectionable.
Three per mille.
The law makes drunk driving illegal per se.
Well, that's not correct per se, but the situation is something like that.
You'd better go in person.
- You had better go in person.
You cannot judge a person if you don't know him well.
- You can't judge a person if you don't know him well.
This camera is the one that Tom bought last Thursday.
- Bu, Tom'un geçen Perşembe aldığı kameradır.
I'll do my best, but I'll not be able to finish it before Thursday at best.
- Ben elimden geleni yapacağım, ama en iyi ihtimalle Perşembeden önce onu bitirebilmem mümkün olmaz.
I'll do my best, but I'll not be able to finish it before Thursday at best.
- Ben elimden geleni yapacağım, ama en iyi ihtimalle Perşembeden önce onu bitirebilmem mümkün olmaz.
Tom hopes to get the results by Thursday.
- Tom Perşembeye kadar sonuçları almayı umuyor.
... per ticket, can't crash, is immune to weather, and is-- ...
... but the budget compromise should leave us per year to focus on ...