There is a shared language.
- Paylaşılan bir dil vardır.
There are no common properties shared by all games.
- Tüm oyunlar tarafından paylaşılan ortak özellikler yoktur.
She shared her piece of cake with me.
- O, kek parçasını benimle paylaştı.
The children shared a pizza after school.
- Çocuklar okuldan sonra bir pizzayı paylaştılar.
Two male school pupils sharing an umbrella? That's quite a queer situation.
- Bir şemsiyeyi paylaşan iki erkek okul öğrencisi? Bu oldukça nonoş bir durum.
We're sharing your work.
- Biz işini paylaşıyoruz.
I share the room with my sister.
- Odayı kız kardeşimle paylaşıyorum.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.